İyi bir siyasetçi nasıl olur?!. Mesela gözlerinin rengi ne olmalı diye sormayalım ama; iyi politikacının en azından bakışları nasıl olmalı? Donuk mu, kaçamak mı? Ne düşündüğünü sezdirmemek için, politikacı poker suratlı mı olmalı? Yoksa şirin gözükmek için (Belki de içten pazarlıklı olmanın ihtiyatıyla) daimi bir yarı mütebessim çehre ile mi dolaşmalı? Bu sorular size tuhaf gelmiş olabilir ama; bir kısım medyanın bazı "mediokr" politikacıları parlatmak için yaptığı atraksiyonları görünce, insan ister istemez "iyi politikacı" nasıl olur veya (bir müddet için!) nasıl iyi politikacı olunabilir... diye kafa yormak zorunda kalıyor!.. Politikacılar ne zaman iyi ne zaman iyi olmaz? Bu durum menfaat dengelerine göre mi belirlenir? Bir süredir bazı isimler, birdenbire iyi politikacı, hatta "kurtarıcı" gibi sunulmaya başlandı... Gündeme taşınan kimi isimler bundan ziyadesiyle memnun ve rolünü de hemen benimsemiş durumda. İçlerinden bazıları bu işi fazla ciddiye almış görünüyor... Abdüllatif Şener'e bir konferansta; "Neden bırakıp gittiniz?" diye sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş: "Farzedin ki, bırakıp kaçtım. Ne var bunda? Bir yeri sevmiyorsanız, bırakıp gidersiniz..." Şimdi burada biraz duralım: Sayın Şener AK Parti'yi sevmediği halde neden onun kurucusu olmuştu? Diyelim ki, bu sevmeme hâli sonradan hasıl oldu. Peki kendisi AK Parti'yi bırakıp gitmiş mi? Şu satırların yazıldığı saate kadar, kendisi o partinin MKYK üyesi... Yani herhangi bir istifa olayı filan da yok. Peki Şener ne yapmak istiyor? Bir partinin en önemli yönetim organının üyesi iken, başka bir parti kurma çalışmalarına girmek, "ortamı hazırlıyorum..." diye beyanat vermek siyaseten "etik" midir? Acaba Şener kendisini ihraç ettirip bir nevi kahraman mı olmak istiyor? Sayın Şener unutmamıştır herhalde: Bugün kendisini yere göğe sığdıramayanlar, AK Parti hükümetinde, ilk onu hedef almışlardı... Kardeşini önemli bir kuruluşun yönetim kurulu başkanı yaptığı için!.. İyi hukukçu kim? Emekli Başsavcı Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı; Mahkemenin kuruluş yıl dönümü konuşmasından dolayı eleştirmiş... Zira hiçbir yargıç, laiklik karşısında tarafsız olamazmış... Kanadoğlu, tarafsızlığın her şeyden önce geldiğini; yani yargıçlar tarafsız olmadıkça, yargı bağımsızlığının da bir anlamı olamayacağını ya bilmiyor, ya da işine gelmiyor! Bu arada Kanadoğlu ve selefi Vural Savaş; sanki mütekait değil de, hâlâ aktif görevdelermiş gibi bir manzara var!.. Bütün hukuki süreçleri, önce onlar başlatıyor. Bu ikiliye göre, Başbakanın Yüce Divan'a sevki için de dosya hazırlanıyormuş... Sanki sayın savcılar, bu emekli meslektaşlarına danışarak dosya hazırlıyor. Yok canım daha neler!.. Az kalsın unutuyordum: Bir köşe yazarı da, Sabah ve ATV'nin satışından dolayı; Başbakanı şimdiden Yüce Divanda yargılamaya başlamış bile... Eeh, ne demişler: "Tetikçiler, hep daha hızlı olmak zorundadır!"