Türkiye bugününü ve yarınını çok derinden etkileyecek olayları; doğru, sağlıklı, soğukkanlı ve akıllı şekilde tahlil edebilme becerisini göstermek zorundadır!.. Geçmişte benzer gelişmeleri, zamanında ve gerektiği gibi kontrol altına alamayan ülkemiz; son çeyrek asırda o kadar büyük kayıplara uğradı ki... Akıllara durgunluk verecek derecede. Bölücü terörü daha işin başında yapılan yanlışlıklar sebebiyle, durduramayan, kontrol edemeyen Türkiye; 30 binden fazla insanını kaybettiği gibi, ülke kalkınmasına harcanması gereken yaklaşık yüz milyar doları dağa-taşa gömdü! Yalnız bununla da kalmadı; İktisatçıların yaptığı değerlendirmelere göre, 20 yılda terör sebebiyle uğradığı ekonomik kayıplar, 400 milyar dolar civarında! Düşünün dışarıdan gelen birkaç milyar dolarlık yabancı sermayeye ne kadar seviniyoruz. Oysa içeride gerekli beceri ve kararlılığı gösteremediğimiz için, Türkiye'yi abad edecek devasa meblağı heba etmişiz. Yazık değil mi?! 1990'ların sonunda siyasete yapılan antidemokratik müdahalelerin 2001 yılında, Türkiye'yi bir gecede yarı yarıya fakirleştiren bir ekonomik felaketi tetiklediğini unutmayalım. "Susurluk skandalı" diye bildiğimiz garabeti, hukuk devletinin meşru zemininde yeterince irdeleyebilmiş olsaydık, acaba Türkiye post-modern bir darbeye maruz kalır mıydı? Hukuk devleti ilkelerine, demokrasi kurallarına uygun olmayan olayların üzerini örterek mesafe kaydedeceğimizi zannettik. Ama ne yazık ki böylelikle hep zaman ve enerji kaybettik! Şimdilerde yine peş peşe olaylar yaşıyoruz. Mardin Kızıltepe'de polis ateşi ile öldürülen baba ve 13 yaşındaki çocuğunun davasını hâlâ daha olması gereken biçimde yürütemiyoruz. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesindeki bir yolsuzluk olayı bile, bazılarınca rejim meselesi haline getirilebiliyor! Neden caba? Hakkari'nin Şemdinli ilçesindeki tuhaf olaylar zinciri, ülkemizde demokrasi ve hukuk devletinin işleyişi ve yerleşmesi noktasında çok ciddi bir imtihan niteliğindedir... Eğer Türkiye bu imtihandan yüzünün akıyla çıkabilirse, AB'nin öteden beri suratımıza dayadığı şeffaf yönetim, yargı bağımsızlığı vs. eleştirilere de anlamlı bir cevap vermiş olacağız. Bu olay münasebetiyle, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, meselenin bütün yönleriyle araştırılıp, gerçeklerin gün ışığına çıkarılması konusunda, beyanlarıyla bir kararlılık ortaya koymuş bulunuyorlar. Ancak Şemdinli olayı da, geçmişteki benzer hadiseler gibi zamana bırakılıp, soruşturulması sulandırılıp neticede örtbas edilmeye çalışılırsa ve böylece unutturulabileceği şeklinde bir düşünce hakim olursa, vatandaşın devlete olan güveni çok derin yaralar alır. Böyle bir şeye meydan verilmemelidir. Yani kafalar karışmamalı ve karıştırılmamalıdır. Göründüğü kadarıyla, Şemdinli olayı sıradan bir asayiş vakası değil... Dolayısıyla peşinen kimse ne suçu devlete yüklemeli ve ne de aynı şekilde devleti şipşak aklamaya kalkışmalı. Bu noktada yetkililerin beyanları son derece önemli. Keza medyanın da habercilik anlayışı çok dikkatli yürütülmelidir. Genelkurmay Başkanı'nın, "Adli soruşturma sonuçlanıncaya kadar personelimi ne korurum, ne de suçlarım..." şeklindeki beyanı son derece yerinde ve dikkatli bir tavırdır. Kara Kuvvetleri Komutanı'nın olaya adı karışan astsubay ile ilgili sözleri basında eksik yer aldığı için (Org. Büyükanıt Milliyet Gazetesi yazarı Fikret Bila'ya ikinci bir açıklama yaparak sözlerine açıklık getirdi ve soruşturmanın sonucunun beklenmesi gerektiğini tekrar belirtti.) ilk sıralarda kafalar hayli karıştı ve dolayısıyla zanlının tezkiye edilmek istendiği yolunda yorumlar yapıldı... Bu ve buna benzer yanlış anlaşılmalara ve saptırmalara karşı gerçekten çok dikkatli olmak gerekiyor. Zira hadise son derece hassas. Türkiye artık geçmişteki hataları tekrarlamamalı ve şeffaf devlet, şeffaf yönetim ve hukuk devleti ilkelerine uygun bir işleyişi temin etmelidir. Hiç kimse kanunların kendisine vermediği bir yetki ve görevle, kendiliğinden devlet adına işler yapmaya kalkışamaz. Bu şekilde hareket edenlerin kendince iyi niyet ve yüce maksatlarla yola çıkmış olmaları sonucu değiştirmez. Geçmişte vatan için son derece yararlı işler yapmış ve hatta "kahramanlık" payesini hak etmiş bazı kişilerin, sonradan karıştıkları kanunsuz işler sebebiyle yargılanıp mahkumiyet almaları son derece hazin bir durumdur. Bu isimlerden bazılarının hapishane giriş ve çıkışında kalabalıklar tarafından desteklenmesi de ne yazık ki, yanlışlığı ortadan kaldırmıyor!.. Şu halde Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde cereyan eden hadislerde, mutlaka varılması gereken bir tek sonuç var: Şayet devlet görevlilerinin dahli varsa, yahut devletin bazı kurumları içinde illegal şekilde organize olmuş kişilerin eylemleri söz konusu ise, hiçbir şekilde olayı saptırma yönüne gitmeden, halkın güvenini tesis edecek bir açıklıkta işin gereği yapılmalıdır, yapılabilmelidir. Türk halkı devletinden bu asil davranışı bekliyor. Gerisi laf-u güzaf!..