Kamusal alan-Kamusal yalan...

A -
A +

Bazı kavramlar vardır ki, ya içi tamamen boştur; yahut da onu kullananın bilgi birikimi ve siyasi tandansına göre doldurmasına müsait şekilde boşluklarla doludur!.. Son günlerde yine çokça tartışılan "kamusal alan" işte böyle bir şey. Kavramı ilk şöhrete kavuşturan Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer oldu. Kendisi, halkın kullandığı günlük dilden farklı olarak hiç kullanılmayan veya çok az kişi tarafından kullanılan "sözcük"lerle konuşmayı sevdiğinden olacak; vatandaşların pek de aşina olmadığı, kelime ve deyimlerin duyurulması görevini de dolaylı olarak yerine getirmiş oluyor... Anayasa ve kanunlarda ifadesi bulunmayan ve ne idüğü de açıkçası belli olmayan bu kavram şimdilerde Türkiye'de ve Avrupa'da farklı maksat ve mahiyette tartışmalara konu oluyor. Bizde malum olduğu vechile, kamusal alan yegane şekilde başörtüsü, nam-ı diğer türbanla sıkı sıkıya bağlı olarak dar bir yorumla ama alabildiğine bu alan genişletilerek yorumlanıyor. Örnek; Cumhurbaşkanı önce "Kamusal alandır" diye Çankaya Köşkü'ndeki davet ve resepsiyonlara başı örtülü bayanları almazken, yeni bir yaklaşımla bu alanı genişletti ve sizin de hatırlayabileceğiniz gibi, Dolmabahçe Sarayı'nı da işin içine katarak tartışmayı yeni bir noktaya taşıdı. Oktay Ekşi de; "Cumhurbaşkanlığı Forsu nerede dalgalanırsa orası kamusal alandır" diye, kendince bir 'fetva' oturttu. Şimdi gelin de çıkın işin içinden! Öteden beri tavır ve hareketleriyle geniş kitlelerden tenkit ve eleştiri alan Sayın Sezer, son zamanlarda artık Cumhurbaşkanlığı makamının, devletin işleyişi ve bunun için devletin temel kurumları arasındaki ahengin sağlanması noktasında göstermesi gereken objektif duruştan giderek daha çok uzaklaştığı kanaatini uyandırıyor. Mesela son olarak, AK Parti Hükümetinin çıkardığı İl Özel İdaresi Kanununu, "TEKİL DEVLET İLKESİNE AYKIRI..." gerekçesi ile veto etmesi üzerine, Sezer'i öteden beri destekleyen yazarlar da artık, Cumhurbaşkanının "siyaseten tarafsızlığı bıraktığını ve Çankaya Muhalefeti gibi çalıştığını..." söylüyorlar ki, bu çok manidardır. Milliyet'ten Taha Akyol, harika bir arşiv çalışması ile, Şerafettin Elçi'nin kurmuş olduğu ve Anayasa Mahkemesince kapatılan DKP'nin 1999/1 sayılı dosyasını özetleyerek, şöyle soruyor: "Sezer'in hukuken hangi görüşüne itibar edeceğiz? Hukukta dün dündür, bugün bugündür olur mu?"!.. Gerçeken Anayasa Mahkemesi tarafından, "Azınlıklar meydana getirerek ulusal bütünlüğü bozma" maksadında olduğu için kapatılan DKP'nin programında; vali, emniyet müdürü ve kaymakamların da belediye başkanları gibi seçimle işbaşına gelmesi; yerel yönetimlerin merkezî yönetimlerin vesayetinden tamamen kurtarılması, eğitim, sağlık, iç güvenlik ve hatta vergi toplama işinin yerel yönetimlere bırakılması isteniyordu... DKP'nin programı bu hali ile Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamınca, üniter devlet yapısına aykırı bulunmamıştı. Bitmedi; DKP'nin "azınlıklar meydana getirerek ulus bütünlüğünü bozmayı amaçladığı" gerekçesiyle verilen kapatma kararına, Mahkemenin o zamanki Başkanı Sezer ve üç üye, "Bölünmez bütünlüğe aykırılık saptanamamıştır..." diye karşı oy vermiştir. Ama şimdi aynı Sezer, "tekil devlet ilkesine aykırı" diye il özel idaresi kanununu veto ediyor, ki; bu kanunda ne vali ve kaymakamların seçimle gelmesi, ne yerel yönetimlerin vergi toplaması gibi düzenlemeler var... Evet, aslında değişik bir "KAMUSAL ALAN"ı anlatacaktık. Zira bugünlerde Avrupa'da, sigara yasağı dolayısıyla "kamusal alan"ın neresi olduğu, nereye kadar uzandığı tartışmaları var. Aradaki farkı gördünüz herhalde, orada kamu sağlığını korumak için bir alan kavramı sözkonusu, ama burada aynı alan; temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması maksadıyla, kullanılıyor kullanılmak isteniyor. Radikal'den İsmet Berkan güzel söylemiş; "Bu Kamusal alan tartışması boştur..." Çok doğru hem boştur, hem de hoş değildir. Çünkü hiç kimse diğerini dinlemiyor. Herkes kendi doğrusunu empoze etmeye, kabul ettirmeye kalkışıyor. Bu tartışmadan bir sonuç çıkmaz. Zira tartışma yöntemi sağlıklı değil. Netice-i kelam; kamuoyunu "kamusal yalan" taktikleriyle oyalamayı artık terk edelim. Çağdaşlaşmanın birinci gereği budur. ....... NOT: Yıllık izin çerçevesinde bu köşeyi de bir süre dinlendireceğiz. Müsaadenizle ve yeniden birlikte olmak dileğiyle...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.