"Kan değil, mürekkep görmek istiyoruz..."

A -
A +

1970'li yılların ikinci yarısında, ülkemizdeki üniversite sayısı iki elin parmak sayısını ancak aşıyordu. Ama "bilim yuvası" olması gereken bu eğitim kurumlarına, anarşi ve terör o kadar musallat olmuştu ki; istisnasız her gün kopan kavgalar, yapılan nümayişler, forumlar, boykotlar, sabotajlar, yaralama ve öldürme olayları vs. vs... Öğretim programlarının yürütülmesini imkânsız hale getirmişti. O yıllarda ben de öğrenci idim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinin amfilerinde, ders esnasında bile, yarım düzineden fazla (En az dokuz tane olması talimat gereği idi...) polis nöbet bekliyordu. Amfi içinde öğrenciler olarak üç ayrı grup halinde otururduk!.. Bir tarafta sağcılar (milliyetçiler), orta yerde tarafsızlar (Bazıları onlara "ot takımı" filan derdi.), diğer yanda da solcular (Tabii sağcılar onlara 'komünist', onlar da sağcılara 'faşist' diyordu.) otururdu. Teneffüslerde sırayla koridorlara çıkardık! Polis, sağcı ve solcuları (A) ve (B) grubu olarak tanımlardı ve her teneffüs hangi grubun koridora çıkacağını bizzat belirleyip uygulamaya koyardı. Aksi halde koridorlarda, birbirine karışan sağcı ve solcular önce yekdiğerine omuz, daha sonra da yumruk ve tekme atardı... Bir tek gün bile hır çıkmadan, ders programının tamamlandığını görmedim desem doğrudur. Ne yazık ki, ülkede olaylar tırmandıkça tırmandı. Mesela 1979 Martındaki bombalı saldırıda, Bayazıt'taki Merkez bina önünde yedi kişi öldü, yetmiş bir kişi de yaralandı. Olaydan sonra İstanbul üniversitesi üç ay öğretime ara verdi... Daha sonra polislerin mevcudiyeti de yetmedi. Sıkıyönetim ilan edildi. Bu defa askerî inzibatlar koridorlarda dolaşmaya başladı. O yıllarda kimi "HOCA"ların da öğrenciler arasına nasıl nifak sokmaya çalıştığını, pek çok kez bizzat müşahede etmiştim maalesef!.. Derken 1980 ihtilali oldu. Şaşırtıcı biçimde, kısa sürede üniversitelerde sükûnet meydana geldi. Öyle ki, düne kadar birbiri ile didişen bazı öğrenciler, karşılıklı voleybol filan oynamaya daha başladı iyi mi. Ne olmuştu, nasıl olmuştu, kim veya kimler bu kirli oyunu sahneye koymuştu vb. soruları hâlâ daha sormaya devam ediyoruz ama, samimi olarak belirtelim ki, o menhus anarşi ve terör döneminin asli fail ve aktörlerini tam ve doğru olarak teşhis ve tespit edebilmiş değiliz... Bunları şunun için hatırlatma ihtiyacı duydum. Başbakan Erdoğan dün ikinci defa, üniversite rektörleri ile bir araya geldi. Erdoğan'ın üniversitelere dair söylediği şeyler, gerçekten çok önemli. Ben içinden bir cümleyi çekip yazının başlığına koydum. Zira yeterince dikkat çekici... Evet, "Artık kan değil mürekkep görmek istiyoruz..." Üniversite öğrencileri ve öğretim üyeleri, Başbakanın söylediklerine kulak verse şüphesiz memleketin hayrına olur. 1990 yılında Japonya'ya yaptığım bir seyahatte, üniversite sayısının dört yüz civarında olduğunu öğrenince, ülkemiz adına büyük burukluk hissetmiştim... Şimdi Japonya'da bu sayı yedi yüz otuz altı... Ama bizde de artık, yüz altmış civarında üniversite var. Bütün mesele eğitimin kalitesini yükseltmek. Ama herhalde bu iş gösteri ve yürüyüşle, slogan ve yumurta atmakla olmaz değil mi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.