Büyük lokma ye, büyük söz söyleme… Trump’ın ABD kültürüne ne ölçüde hassasiyet gösterdiği, bu mealde halk deyişi ve atasözlerine ne derece önem verdiği kuşkulu. Zira her şeye menfaat nazarından bakıyor!
Zaman zaman dünyaya yaklaşan dev meteorların muhtemel tehlikelerine karşı insanları heyecana sürükleyen uyarılar yapılır ya. Donald Trump’ın ikinci defa ABD Başkanlığını üstlenmesi haberleri de bu türden. 20 Ocak gününe yaklaşırken, bazı medya mecralarında “Dikkat Trump yaklaşıyor!” benzeri başlıklar, biraz da mizah yüklü biçimde dolaşıma sokuluyor. Bizzat Amerikan medyasında bu yayınlar çok daha fazla elbet. Daha koltuğa oturmadan öyle bir rüzgâr estirdi ki, Kuzey Amerika ve Avrupa kıtasında derin siyasi krizler baş gösterdi. Bazılarına şaka gibi gelse de, Trump ciddi ciddi Kanada’yı ABD’nin 51'inci eyaleti olmaya davet etti. İstifa eden Başbakan Justin Trudeao’yu da “vali” olarak niteledi. ABD’nin yüzölçümü 9,8 milyon kilometrekare. Kanada’nın ise on milyon kilometrekare… Yani Trump, ülkesinden daha büyük bir başka devleti, eyalet olarak ilhak etmeyi seslendiriyor! Bu hâl bana yıllar önce gazetede okuduğum bir tabiat haberini hatırlattı. Bir boa yılanı, devasa timsahı yutmuş; ama timsahın ayakları yılanı her iki tarafından yırtarak dışarıya çıkmış, hem timsah hem de yılan telef olmuştu… Evet, Kanada tam olarak bağımsız bir devlet gibi görülmeyebilir. Gerçekten başında bir genel vali var. Ama o vali İngiltere Krallığının valisi. İngiltere ise esasen ABD’nin değişmez ve en güvenilir müttefiki… Vaka son zamanlarda, iki ülke arasında bayağı hissedilen bir zıtlaşma ve soğukluk hüküm sürüyor. Açıkçası İngiltere, ABD’nin dünya zenginliklerine bu denli hoyratça çöküp tek başına yararlanmasını hoş karşılamıyor. Bakalım bundan sonrası nasıl gelecek? Çünkü yeni bir dünya düzeni kurulurken, eski yapıların ve dengelerin de değişmemesi imkânsız.
Bundan iki yüz yıl önce, 1823’te; dönemin ABD Başkanı James Monroe, kendi adıyla anılan bir doktrin ortaya atmıştı… Özetle devrin Avrupa’sına şöyle sesleniyordu: Biz Avrupa’ya karışmayalım, lakin onlar da bize karışmasın!.. Bunu söylerken tabii, Amerika’nın sömürgeci Avrupa’dan bağımsızlığını kazanmasının üzerinden henüz elli yıl geçmişti. Ondan sonra köprülerin altından çok sular aktı. Beş yıllık bir iç savaş geçiren ABD, bazı yerleri satın alarak (Alaska gibi) bazı yerleri de savaşla elde ederek ülkeyi bugünkü geniş topraklarına eriştirdi. Fakat öyle anlaşılıyor ki, bu uçsuz bucaksız coğrafya, Trump ve onun gibi düşünenlere kâfi gelmiyor. Üç gün sonra yeniden başkanlık koltuğuna oturacak olan bu kişi, 2,2 milyon km2’lik Grönland’ı, Panama Kanalını, Meksika Körfezini de Kanada’ya ilaveten istiyor… Eh, Trump bütün bu yerleri ister de Çin Tayvan’ı istemez mi? Rusya ilhak ettiği Kırım’ı ve Donbass Bölgesini daha rahat hazmetmeye çalışmaz mı? Üstelik Çin’in istediği Tayvan, zaten kendisinin olan bir toprak parçası. Bu arada Çin demişken, Pekin Yönetiminin sessiz ve derinden giderek, Kuzey Kutbu ve Arktik Bölgede yeni bir ipek yolu açtığını da belirtelim. Yani Trump’ın Çin’i ve dahi Rusya’yı engellemek için yapmaya çalıştığı büyük manevralar neticesiz de kalabilir!.. Amerika son yıllarda Çin’e karşı yaptığı hamlelerde pek de istediği sonuçları alamıyor. Kuşak-Yol projesine karşı son anda ortaya attığı Hint-Baharat Yolu projesinin ölü doğması gibi...
Ukrayna savaşıyla birlikte Rusya tehdidini daha yakından hissetmeye başlayan ve bunun için yeni güvenlik arayışlarına giren Avrupa Birliği ülkeleri, özellikle çelik çekirdek olarak tanımlanan Almanya ve Fransa, bir taraftan iç siyasi çalkantılar diğer yandan ekonomik sıkıntılarla boğuşurken bir de savunma açmazına düştü. İlk dönem iktidarı sırasında, NATO’dan ayrılma tehdidini savuran ve Avrupa’nın askerî harcamalarda daha çok külfet altına girmesini isteyen Trump, bakalım bu defa çıtayı nereye koyacak? Trump Avrupa’yı bu cihetten korkuturken, Çin ile daha fazla yakınlaşmaması için, bilakis Rusya’ya daha ılımlı yaklaşıyor. Bu durum Biden Yönetiminin yaptıklarıyla taban tabana zıt… Üstelik Amerikan müesses nizamı, Trump’ın uygulamak istediği politikalardan fena hâlde rahatsız. Hatta yapılan kimi analiz ve yorumlara göre, seçim öncesinde olduğu üzere, Trump’ın hayatına kastetme noktasında benzer olayların tekerrür etmesi yüksek ihtimal… Gelgelelim aleyhine açılmış olan birçok davadan, yakayı sıyırıp ipi göğüsleyen ve Demokrat rakibine büyük fark atan Trump, hiç de pes edecek gibi durmuyor. Tam aksine, bu defa hem tecrübe hem de siyasi güç bakımından çok avantajlı olan Sarışın Kovboy, kendi politikalarını hayata geçirme noktasında ısrarlı olacak gibi duruyor. Velakin bu demek değildir ki, her istediğini de gerçekleştirecek… Trump’ın önüne şüphesiz, görünür görünmez pek çok engel çıkacak/çıkarılacak.
Tabii merak edilen şey şu: Trump dünyanın başına yeni gaileler açar mı?.. İlk döneminde savaş kararı vermemiş ABD Başkan olarak övünüyordu… Bu defa da gerçekten zor kullanmaktan kaçınacak mı? Mesela Panama Kanalı için gerekirse kuvvete başvurabileceğini ihsas ediyor. Panama denilince, insanın aklına hemen Noriega hadisesi geliyor. 1989 yılında Amerika burayı işgal ederek, ülkeyi dikta ile yöneten ve aynı zamanda uyuşturucu baronu olan Albay Manuel Noriega’yı derdest edip, narkotik ve kara para aklama suçlarından yargıladı ve hapse attı. Şayet ABD’nin isteğine karşı durmaya devam ederse, hâlihazırdaki Panama Başkanı Raul Mulino’nun başına da böyle bir şey gelir mi? Kanada’nın yanında Panama lokma bile sayılmaz değil mi?
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...