Evet... Kar yahut "Kara kış" bir kere daha bizi iyiden iyiye test etti ve notumuzu da tereddütsüz verdi: SINIFTA KALDIK! Bütün ikazlar, uyarılar, cezalar, kazalar, alınan ve alınmayan tedbirlere rağmen; şehirlerde, kasabalarda, köylerde, yollarda, dağlarda; bırakın karla ve kışla başa çıkmayı ve onunla yaşamayı, esasen tedbir alma kavramını dahi kavrayamadığımızı ve bu kafayla devam edersek ilanihaye meselenin altından kalkamayacağımızı da yine en kat'i şekilde ve (dank edecek biçimde) kafalarımıza vurdu... Günlerdir televizyonlardan kar ve kış haberleri izliyorsunuz. Zaten başka ne haber var ki?! "Zincir takmadan yola çıkmayın..." diye yetkililerin dilinde tüy bitti. Ama bakıyorsunuz ticari taksiler bile zincir takmamış. Trafik görevlileri zincir takmayan araçları kenara çekip ikaz ediyor; ama berikinin cevabı hazır: "Bu kadar zincir takmayan araç var. Bir tek biz miyiz?!" Demek ki, zincir takmamanın gerekçesi başkasının da takmamış olmasıymış. İşte her seferinde bizi mağlup ettiren bu mantık. Karlı ve buzlu zeminde zincir takmanın gereğini ve ehemmiyetini kavramak yerine, işin kolayını bulmak 'cin'liği. Nasıl olsa zincir takmayan takanlardan çok. O halde ben takamasam da olur! Yahut "Korkma bir şey olmaz..." zihniyeti. Hani "Acı patlıcanı kırağı çalmaz" diye yerli yersiz kullanılan halk deyişini istismar etmek. (Biz Türküz, bize bir şey olmaz...) Bir zamanlar bunu alaya almak için bağıran yok muydu; "Yap iki çay radyasyonlu olsun!" radyasyon Türklere bir şey yapmaz. Kar, soğuk, buz da bir şey yapmaz. Sadece bol bol kaza yaptırır o kadar... Yolun emniyet şeridini kullanarak tıkanan trafikte ilerlemeye çalışanlar da Türk. Ama onlar en gözü açık Türklerden. Acaba emniyet şeridinin ne anlam taşıdığını hiç duymuş veya düşünmüşler midir? Acaba ehliyet eğitiminde böyle bir konu gördüler mi? Acaba ehliyet eğitimi aldılar mı? Hatta bazılarının ehliyeti var mı? Hakikaten araba kullanacak ehliyetteler mi? Bu sorulara onlarcasını ekleyebilirsiniz. Dün sabah oturduğum siteden çıktığımda; önümde dört tekerlek üzerinde giden bir kar kütüğü gidiyor zannettim. Vatandaş rüzgarın arka tarafa sıkıştırarak yığdığı karı temizleme zahmetine katlanmamış. Hiç mübalağasız, küçük bir greyderin kepçesini dolduracak kadar kar vardı arabanın arkasında. Ve vatandaş o vaziyette hatırı sayılır bir sür'atle gidiyordu. E-5 karayoluna çıkana kadar yaklaşık beş kilometre mesafede takip ettim. 'Kar kütüğü' bütün ihtişamıyla ilerliyordu. E-5'e girince izini kaybettim. Bilmiyorum artık o vaziyette kaç kilometre gitti!.. Belki de bu şekilde farklı olmanın hazzını yaşıyordu vatandaş. Kimbilir o ne düşünüyordu, onu görenler neler mırıldanıyordu! Arabasının arka camını ve arka kapılarının camlarını tamamen kaplayan karı temizlemekten üşenen sayın vatandaş, hiç zincir takmak gibi bir lükse sahip olabilir mi? Yollardaki karı kürüyen belediye görevlisi bile, lütfen zincir takın diye rica ededursun, sonuç değişmez. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi, "Önemli değil, bize bir şey olmaz (Ama iki sene önce İstanbul'un ortasında TEM otoyolunda yüzlerce kişi neredeyse donuyordu), başkaları da takmıyor, ben usta şöförüm vs..." zihniyeti var. Bu zihniyet değişmedikçe bizde kış manzaraları da değişmez, değişmeyecektir! Yukarıda anlattığım (yürüyen kar kütüğü)nün şaşkınlığı ile yolculuğu tamamlayıp gazetenin otoparkına girdiğimde daha beter bir acayiplik gördüm. Yine bir başka vatandaş, arabasının her iki yanını ve arka tarafını kaplamış olan karlara kıyamamış... Sadece arka camın sol tarafında, yine hiç mübalağasız; bir el kadar, evet yalnızca bir el kadar delik açmış ve öylece yola çıkıp gelmiş. Cesaret edip ön cama bakamadım! Ola ki, onu da silmemiş olur... Ama dayanamayıp otoparktaki güvenlik görevlisine sordum; Bu vatandaş nasıl gelmiş acaba? Onun tepkisi de benden farksız dı: "Abi deminden beri bakıyorum. İnanın ben de çok şaşırdım. Nasıl gelmiş acaba?!" Evet nasıl gelmiş acaba? Belki çok yakından (öyleyse niçin arabayla gelmiş?), belki de uzaktan gelmiş. Ama sonuçta "bir Türk gibi" gelmiş... Yani ne Kopenhag Kriterleri, ne trafik kuralları. Biz bildiğimizi okuruz ve öyle de yaşarız. Kural-kaide, tehlike-mehlike bize vız gelir!.. Yalnız çeşitli sebeplerle evden çıkamadığı için canı sıkılanları biraz daha düşünmeye sevk etmek için ters bir soru sorayım; Acaba, biz kurallara riayet etmesini bilseydik, yani gerektiğinde mesela zincir takmasını ve yavaş gitmesini öğrenmiş olsaydık; neticeten her sene trafikte bu kadar can ve mal kaybı vermeseydik; toplam ikiyüz onbeş milyar dolar iç ve dış borcumuz olur muydu?! (Kel alaka!) deme hakkınız da saklıdır tabii...