Kayseri’deki olay ve “zehirli" söylemler…

A -
A +

“Toplumun sinir uçlarıyla oynamak” diye bir tabir vardır… Gerçek veya gerçek dışı bir iddiayı körükleyerek halkı galeyana getirmek, kin ve nefret tohumları saçmak, böylece toplumun huzurunu temelinden dinamitlemek!

 

 

 

Epey zamandır Suriyeli sığınmacılar üzerinden, "zehirli" söylemler geliştirerek ülkenin huzurunu bozmak, Türkiye’yi yabancı düşmanlığı ve ırkçı bir yaklaşım içinde göstererek haksız yere zan ve itham altında bırakmak için hummalı bir faaliyet içinde olan odakların sayısı az değil… Bugüne kadar defalarca denediler. Ama hamdolsun, bekledikleri ölçüde fitne çıkarmaya muvaffak olamadılar. Lakin hiç bu işten vazgeçecek gibi görünmüyorlar. "Yığın psikolojisi" diye sıkça duyduğumuz kavram, toplumu tahrik etme yolunda kolayca ortam hazırlama ve bireylerin hassas olaylar karşısında kontrolünü kaybedip, anlık gelişmelerin rüzgârına kapılarak sürüklenmesini anlatır. Böyle kritik zamanlarda kamu düzeninin, halkın can ve mal emniyetinin korunması çok önemlidir.

 

Kayseri’deki olayların, mülki idare ve emniyet makamları tarafından dirayetle yönetilmesi ve fitnebazların istediği boyutlara ulaşmasını önleyerek, kontrol edilmesi takdire şayandır. Türkiye 13 seneden beri, canlarını kurtarmak için ülkesinden kaçmak zorunda kalmış, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapmakta ve bu hamiyetperverlik, bütün dünyada büyük takdir toplamakta. Gelgelelim Türk milletinin köklü geleneğinde yer etmiş ve asırlarca her vesileyle benzer insani davranışını sürdüregelen halkımızın; mazluma, muhtaca ve çaresize kol-kanat germe noktasındaki insani ve vicdani davranışını anlayamayan, hazmedemeyen fikri bozuk insanlar bunu sabote ediyor. Kendisine hiçbir zararı dokunmasa bile, zaruret sebebiyle yerinden yurdundan kaçarak, emin diye bildiği bir yere sığınmış zavallı insanlardan rahatsızlık duyuyorlar. Kısacası apaçık insani bir tavra, yersiz biçimde karşı çıkma dürtüsüyle hareket eden bazı tıynetsiz insanlar; Türkiye’nin yüz akı bir geleneğini gölgelemek, böylece yok yere fitne-fesat çıkarmak peşindeler.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Kızılcahamam’daki AK Parti toplantısında bu konuya dikkat çekerek şunları söyledi: 

 

“Kim olursa olsun, vandallık yapmaları, sokakları ateşe vermeleri kabul edilemez.”

 

Toplumda yabancı düşmanlığı ve sığınmacı nefretini körükleyerek hiçbir yere varılmayacağını belirten Erdoğan, Kayseri’deki olayın muhalefetin "zehirli" söylemlerinin bir sonucu olduğunu hatırlattı. Evet, muhalefetin bir kısmının daha ilk günden, ısrarla ve inatla sığınmacı düşmanlığı yaptığı, bilhassa Suriye’den ülkemize sığınan insanlara karşı sürekli olumsuzluk körüklediği meydanda… Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal ve Hatay eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş gibi... Keza Ümit Özdağ ve avanesinin tamı tamına ırkçılık diye özetlenebilecek sözüm ona ulusalcı politik yaklaşımları, başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere; herhangi bir sebeple ülkemize sığınmış insanları manevi baskı altında tutmaktan, korkutma ve sindirmekten başka bir şey değil. Zaman zaman tamamen asılsız iddialarla sosyal medyada başlatılan tahrikler sonucu, çok tehlikeli gerilimlere zemin hazırlanıyor. Bunun son örneği Kayseri’dir... Kayseri’deki münferit olayın gereğini yapacak olan devletin emniyet ve yargı mercileridir. Hiç kimsenin kendiliğinden polis ve jandarmalık yapma hak ve salahiyeti yoktur ve olamaz. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın da işaret ettiği üzere; “İnancımızda, medeniyetimizde, aziz milletimizin sicilinde olmayan yabancı düşmanlığına müsaade edemeyiz…”

 

Suriye sınırımızın her iki tarafında birbirleriyle akraba olan yüz binlerce insan var. Bu insanlar Beşar Esad rejiminin zulmüne maruz kaldıklarında nereye sığınacaklardı? Tabii ki ilk önce kendi yakınlarının kapısını çalacaklardı ve öyle de oldu. 1991 yılında Saddam’ın topla tüfekle kovduğu beş yüz binden fazla Kürt kökenli sığınmacı aynı şeyi yapmadı mı? Batı ülkeleri her zamanki ikiyüzlülüğü ile kış şartlarında yalınayak, karlı dağları aşmaya çalışan insanlara karşı kılını kıpırdatmazken bir taraftan da Türkiye’ye sınır kapılarını açması için akıl veriyordu!.. Suriye’de de aynı şey oldu.

 

Türkiye Suriye konusunda hiçbir ülkenin yanaşmadığı kadar mali külfet yüklendi. Bunu da insanlık adına yaptı şüphesiz. Lakin yukarıda işaret ettiğimiz üzere, bozuk niyetli çevreler, her fırsatta Suriyeli sığınmacıları baskılamak için tezgâhlar kurdu. Öyle ki, Suriyelilerle uzaktan yakından alakası bulunmayan olayları bile çarpıtarak bu insanlara yüklemeye çalıştı. Türk halkının basireti ve vicdani hassasiyeti bu tezgâhları boşa çıkardı. Bunu elbet büyük memnuniyetle karşılıyoruz. Fakat diğer taraftan şer güçlerin her an bir hadise çıkarmak için fırsat kolladığını da unutmayalım. Toplumun sinir uçlarıyla oynamak isteyen hainlere bu fırsatı vermememiz lazım… Bu bakımdan Kayseri’de cereyan eden hadiselerden çok iyi ders çıkarmak şart.

 

Bakınız bu toplum hâlâ daha yetmiş sene önce cereyan eden "6-7 Eylül Olayları"nın mahcubiyetini yaşıyor… 1955’te asılsız bir söylenti ile galeyana getirilen kişiler, o dönemde Türkiye’de yaşayan Rumların ev ve iş yerlerine karşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle, bir vandallık sergiledi. Türkiye’nin imajına büyük zarar veren bu hadise, o gün bugün hafızalarda tazeliğini koruyor.

 

Kayseri’de, Suriyelilere ait ev ve iş yerlerinin, araçlarının tasalluta maruz kalmış olması çok üzücü. Buna sebebiyet verenlerden mutlaka hesap sorulmalı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe 2 Temmuz 2024 08:07

Evet, birinin işlediği suçtan dolayı bütün Suriyelileri suçlamak ve evlerine, işyerlerine ve araçlarına zarar vermek vandallıktır. Bir suç işlendiyse devlet gereğini yapar. Bu hadsizliği yapanların şiddetle üzerine gidilmelidir...