İsrail'in Filistin ve Lübnan topraklarında sürdürdüğü, Cenevre Konvansiyonu hükümlerine açıkça aykırı olan askerî saldırılarına karşı; başından beri Amerika Birleşik Devletlerinin gösterdiği yaklaşım hep aynı oldu: "İsrail'in kendisini savunma hakkını anlayışla karşılıyoruz..." Başkan Bush da, Dışişleri Bakanı Rice da, onun sözcüleri de aynı cümleleri tekrarladı. Bush bu ifadeleri G-8 zirvesinin yapıldığı St Petersburg'da da tekrarladı. Orada İngiltere Başbakanı Tony Blair de, aynı ifadelerle Bush'a ve İsrail'e destek verdi!.. Kendini savunma hakkı... Bağımsız her devletin kendisine yönelik saldırılara karşı, uluslararası hukuktan doğan hak. Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51. maddesi bu hakkı düzenliyor. Birleşmiş Milletlere üye olan herhangi bir bağımsız devlete karşı vuku bulan silahlı saldırı karşısında, bu hakkın kullanılması söz konusu. Bu hakkın kullanılması sırasında nasıl davranılacağına, BM Güvenlik Konseyi'nin bu noktada alacağı kararlar vs. hakkında ayrıntılı hükümler var. Bunların detayına girmek bu yazının sınırlarını aşar. İsrail'in "Kendisini koruma hakkı"nı kullanırken, uluslararası hukukun diğer hükümlerine ve özellikle savaş hukukunun hükümlerine ne kadar uyduğu meydanda... Ama ABD ve İngiltere'yi bu husus pek fazla ilgilendirmiyor. Onlar habire İsrail'i desteklemeye kilitlenmiş. İsrail, bu hakkı kullandığını iddia ederken; askerî güçleri veya askerî tesisleri değil, doğrudan doğruya Filistin'in ve Lübnan'ın altyapısını ve burada yaşayan sivil insanların can güvenliğini hedef alıyor!.. Medyadaki haberlere göre, şu ana kadar (Dün itibariyle) Lübnan'da, İsrail saldırılarından dolayı iki yüzden fazla sivil insan hayatını kaybetti. Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor: Lübnan da bağımsız bir devlet değil midir? Nerede Lübnan'ın bağımsızlığına ve sınırlarının dokunulmazlığına saygı?! Türkiye'nin kendisini koruma hakkı... Son iki gün içinde, Türkiye bölücü terör saldırılarından dolayı, 15 güvenlik görevlisini şehit verdi. Bu konuda gerek şehit ailelerinden, gerekse kamuoyundan yükselen tepkileri izliyorsunuz... Dün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek önemli açıklamalar yaptı. Türkiye hem iç hukuktan, hem de uluslararası hukuktan doğan kendisini koruma hakkını sonuna kadar kullanacağını açıklamış bulunuyor. Bu hususta, terör saldırılarının kaynaklandığı komşu ülke Irak'ın ve her an bu ülkeyi işgal altında tutan ABD'nin Ankara Büyükelçileri de prosedürü çerçevesinde bilgilendirilmiş bulunuyor. Şimdi Türkiye, kendisi için açık ve yakın tehlike ve tehdit teşkil eden ve uluslararası camianın terör örgütü olarak resmen ilan ettiği bölücü örgütün bu topraklardaki varlığının bertaraf edilmesi gerekiyor. Bu konuda hem Irak'a, hem de ABD'ye düşen sorumluluklar var. Şimdiye kadar yapılan bütün taleplere karşı, sadece söz verildi veya verilir gibi yapıldı. Yani fiiliyatta hiçbir adım atılmadı. Ama artık Türkiye'nin sabrı da tükenmiş bulunuyor. Artık nasihat dinlemeye tahammülü de yoktur. Türkiye, ilgili taraflara, bu konuda gerekli son çağrısını yapmıştır. Yani ABD ve Irak'tan bu konuda samimiyet, destek ve iş birliği bekleniyor. Cemil Çiçek bunu üzerine basa basa açıkladı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Wilson, dün sorulan bir soruya karşı yine ABD'nin bilinen tutumunu açıkladı. Büyükelçiye göre İsrail'in kendisini koruma hakkı bulunuyor. Ama Türkiye için aynı hakkın kullanılması söz konusu olduğunda; çok farklı şeyler söylüyor. Wilson, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta tek başına hareket etmek yerine, ABD ve Irak hükümeti ile iş birliği yapmasının daha yararlı olacağını tekrarlıyor. Peki acaba şimdiye kadar yeterince iş birliği yapmadı mı? Bu iş birliğinden üç yıl içinde ne gibi sonuçlar doğdu? Kocaman bir hiç!.. Evet, uluslararası hukuk kendisini koruma hakkını bütün egemen devletlere aynı ölçüde tanıyor. Yani İsrail'e başka, Lübnan'a başka; Türkiye'ye daha başka bir mahiyette tanımıyor. Dost ve müttefiklerimizin bunu iyi anlaması gerekiyor. Türkiye, Kuzey Irak'ta girişebileceği muhtemel bir harekâtta; sadece terör örgütünün silahlı unsurlarını hedef alacaktır. Kuzey Irak'taki sivil halkı veya oranın altyapısını değil...