Keşke muhalefet de yardımcı olsa!..

A -
A +

"Demokratik açılım süreci" ile ilgili tartışma ve gelişmeler devam ediyor. Önceki gün Kandil Dağı ve Mahmur Kampı'ndan gelen kişilerle ilgili hukuki işlemlerin ilk bölümü tamamlandı. Bunların geliş biçimi ve DTP ile onun teşkilatı içindeki PKK uzantılarının, söylem ve eylemlerinin ileriye matuf taşıdığı tehlikelere dünkü yazıda dikkat çekmiştik. Ama anlaşılıyor ki, DTP ve bölücü örgüt unsurlarının bu noktada özen gösterme niyeti yok. Bugüne kadarki şuursuz davranışların nelere mal olduğu ortada... PKK, yolun sonuna geldiğini kabul etmek zorunda. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, gelmesi beklenen 100-150 kişilik yeni bir gruptan bahsetti. Dağlarda silahlı dolaşanların sayısı ne kadar azalırsa ülke adına o kadar sevindirici ve faydalıdır. Ne var ki, muhalefet partileri pek bu düşüncede değil. Dün partilerinin grup toplantılarında, hem Sayın Bahçeli hem de Sayın Baykal; açılım sürecine ve bu arada yurda giriş yapanlara yüklendikçe yüklendi. Bahçeli karşılama biçiminden yola çıkarak diyor ki: "Bu gelenler hacı kafilesi değil. Bunlar yurt dışında alın teri ile ekmek parası için çalışan gurbetçiler de değil..." Doğrudur. Her ikisi de değil. Ama şunu da unutmamak lazım: Hangi kategoriye girerse girsin, bunlar neticede bizim vatandaşımız değil mi? Yani melce bulacakları nihai yer, bu vatan toprakları değil mi? Bu insanların terör örgütüne karışmış olması, suç işlemesi, onların yurttaşlık hakkını ve sıfatını ortadan kaldırmaz. Kanun dairesinde bunların işledikleri suçlar için hesap vermesi başka, vatandaşlık haklarından yararlanmaları ise daha başka bir konudur. Meseleye böyle bakmak daha doğru değil mi? Burada bir noktaya dikkat etmek gerekiyor: Toplumsal barışa hangi yönde katkı verilmek isteniyor? Terörün gerçekten bitmesi mi, yoksa mevcut halin devam etmesi mi isteniyor? Muhalefet partileri, söylem ve tavırlarıyla hangisine katkı yaptığını iyi hesaplamak durumundadır... Haftalardır bir mesele olarak kamuoyunu meşgul eden Erdoğan-Baykal görüşmesi, bunca gürültü patırtıdan sonra nihayet fiyasko ile sonuçlandı! Yazık, gerçekten çok yazık... Demokrasi ile yönetilen bir ülkenin iktidar ve muhalefet kanadı arasında bu kadar kopukluk yaşanması, liderler arasında bu kadar güvensizliğin hüküm sürmesi gerçekten çok üzüntü verici. Sayın Baykal, hem bir taraftan; "Süreci halktan, sizden-bizden, parlamentodan gizli yürütüyorlar..." diyor, hem de bu süreç hakkında bilgi vermek için görüşme talebinde bulunan Başbakana kapısını bir türlü aralamıyor... Baykal'ın "Gel kapım sana açık..." türünden beyanları, asla gerçekçi değil. "Robot kameralarla görüşmeyi kayda alalım..." türünden şartlar, gerekçe ne olursa olsun, kesinlikle makul değil. "Tenhada görüşmek yok..." diyerek olayı hafife alan Sayın Baykal, aynı şekilde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün; MGK toplantılarına ana muhalefet liderinin de katılması -elbette bu konuda gerekli anayasa değişikliği yapıldıktan sonra bu mümkündür- teklifine de istihza yollu yaklaşıyor. Hatta işi daha da sulandırarak, "AK Parti'nin gelecekte muhalefet olarak MGK'da yer alabilmesi için böyle bir düzenleme isteniyor..." diye şakayla karışık işi savuşturmaya çalışıyor. Netice olarak muhalefet bu sürece hiçbir şekilde yardımcı olma eğilimi göstermiyor. Bu arada, Başbakan Erdoğan'ın dünkü grup toplantısında, Baykal'ın kameralı görüşme isteğini, 'siyasi ahlâksızlık' olarak nitelendirmesi de, yanlıştır. Maksadını aşan bir ifadedir. Demokrasilerde iktidar kanadının, daha hoşgörülü ve daha yumuşak bir üslup kullanması beklenir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.