“Seçim ertesi bazılarının telefonu acı acı çalacak… “Ben Kemal, geliyorum!..” Siyasi liderler kendi tabanlarının dikkat ve heyecanını diri tutmak adına, abartılı ifadeler kullanabilir. Ama her şeyin bir sınırı var...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu yakından tanıyanlar, onun siyasi üslubunun aksine, özel hayatında nazik bir kişi olduğunu söyler. Elbette siyaset mesleğinde, taraftar kitlesini harekete geçirmek ve heyecan dalgasını yükseltebilmek için, amiyane tabiriyle liderlerin esip gürlemesi bir yere kadar tabii karşılanır. Ama her şeyin de bir sınırı var. Söylemlerde ölçüyü büsbütün aşıp ifrata kaçınca, beklenen reaksiyonun tam tersi bir durum da hasıl olabilir pekâlâ!.. CHP liderinin özellikle son aylardaki siyasi üslubu, giderek sivrileşmekte ve sertleşmekte. Hatta daha da öteye büsbütün tehditkâr bir hâl almakta. Siyasi rakiplerle girilen polemiklerde, dişli görünmek ve alttan almamak adına; sert ifadelerde bulunmak, bu manada meydan okuma tarzında konuşmak, açıkçası biraz ‘külhani havaya girmek’, bir noktaya kadar anlayışla karşılanabilir. Velakin siyasi tartışma ve atışmaların ötesinde, sırf belli bir dönemde devlette görev aldıkları için, (bürokrat, teknokrat vs. konumu ne olursa olsun) kişilerin de hedef alınıp tehdit edilmesi, tolerans sınırlarını aşar!.. Sayın Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda, biraz da film ve dizilerdeki repliklerden mülhem, ifade ve benzetmelerle tehditkâr bir siyasi dil geliştirmesi; sonuçta lehine mi olur aleyhine mi olur, onu seçim sandığı gösterecek. Ama seçim sandığına gidene kadarki taktik ve strateji çok önemlidir. Yani kaş yapayım derken göz çıkarılabilir!
“Geliyor gelmekte olan” ve “Ben Kemal, geliyorum…” Daha evvel bazı bakanlıkların ve kamu kuruluşlarının kapısına randevusuz gittiği için, içeri giremeyen, maksatlı ziyareti akamete uğrayan Kılıçdaroğlu, partisinin son grup toplantısında, şunu söyledi: “Seçim ertesi bazılarının telefonları acı acı çalacak… Ve Ben Kemal, geliyorum diyeceğim!” Bu durumda, o telefon sahiplerinin vay hâline mi demek gerekiyor? Hak, hukuk ve adaletten yana olduğunu, bunu sağlamanın peşinde koştuğunu söyleyen CHP lideri, önce kendi parti tabanını konsolide etmek için farklı siyasi atraksiyonlarda bulundu. “Benimle yürümeye var mısınız, yok musunuz?” diyerek cumhurbaşkanlığı adaylığını, parti içi dirençlerden kurtarmaya çalıştı. Devamında Altılı Masa bileşenlerine adaylığını onaylatmak için salon ve meydanlardan, doğrudan veya dolaylı mesajlar vererek bugüne geldi. Şayet daha fazla gecikmezse, 15-20 gün içinde Millet İttifakı’nın adayı artık mecburen ilan edilecek. An itibarıyla bu adayın Kılıçdaroğlu olduğu dahi kesin değil. Ama kendisi aday olmuş ve hatta seçilmiş gibi, siyaseti ve bürokrasiyi fena hâlde tazyik etmeye kalkışıyor. “Onu da yapacağım, bunu da edeceğim, herkesin hakkını vereceğim…” diyerek çözmediği mesele bırakmıyor!
İyi de, her şeyden önce adaylık sınavını geçmek gerekiyor. Ve tabii seçilmek de gerekiyor!.. Kılıçdaroğlu bu iki merhaleyi aşmış gibi sonraki işlere çivileme dalış yapıyor. Boğaziçi Rektörü Prof. Dr. M. Naci İnci’ye yönelik tehditleri, bir gün yetkiyi eline geçirirse nasıl icraat yapacağına dair fazlasıyla ipucu veriyor… Rektörün şahsına yönelik hiç de uygun olmayan ifadelerde bulunuyor. Şu benzetmeye bakar mısınız: “Okulun içinden çıkan kişi, aslında tam anlamıyla bir Brütüs. Brütüs Naci’ye sesleniyorum. Zulümden, adaletsizlikten, baskıdan hoşlanmam. Bunu yapanı da asla affetmem. Naci, kayyum düzenine son verdiğimiz zaman görecektir neyin ne olduğunu. O da görecektir, geliyor gelmekte olanın ne anlama geldiğini…” Evet, bu son derece kaba benzetme ve ithamlar; mevcut mevzuata aykırı biçimde, daha net ifadesiyle, mevzuatın da etrafından dolanarak; yıllardır Boğaziçi Üniversitesi’nin sekiz bin küsur metrekarelik alanını tepe tepe kullanan Mezunlar Derneği’nin, rant düzenine çomak soktuğu için, Rektör M. Naci İnci’ye karşı yapılıyor.
Peki, Boğaziçi Rektör’ü ne yapmış? Bahse konu mekânı, sadece mezunlar derneğine değil, üniversitenin bütün talebelerine, bütün akademisyenlerine ve mezunların tamamının istifadesine sunmuş… Bununla ilgili teferruatlı açıklamayı da yaptığı hâlde, CHP Genel Başkanı mezunlar derneğinden duyduklarıyla hüküm veriyor ve iktidara gelir gelmez, hesap soracağını ifade ediyor. Evet, Sayın Kılıçdaroğlu; “Ben Kemal, geliyorum…” diyerek, Malkoçoğlu filmlerindekine benzer aksiyon havası estiriyor. Ama tekrar hatırlatalım, o safhaya kadar aşılması gereken çok engeller var! Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiye kadar “Bay Kemal” diye sesleniyordu. Bu lakabı, öyle görünüyor ki, CHP ve kendisi de benimsemiş görünüyor. Ancak dün itibarıyla Erdoğan’ın dolaşıma soktuğu slogandan herhâlde hiç hoşlanmayacaktır; Bay Bay Kemal…