Lübnan'da iki gün önce, BM'nin 1701 sayılı kararı ile zar zor ateşkes ilan edildi. Ancak bilelim ki, bu ateşkes kelimenin tam anlamıyla pamuk ipliğine bağlı. Yani her an kopabilir... Nitekim bu beklenti ve endişe sebebiyle olacak ki, BM Genel Sekreteri Kofi Anan, İsrail ve Lübnan hükümetlerine birer mektup göndererek yeni işgaller olmamasını istedi!.. 1701 sayılı kararda İsrail lehine pek çok hüküm bulunuyor. Zaten başından beri Amerika ve İngiltere İsrail'e avantaj sağlamak için her türlü manevrayı denedi. Ateşkes kararında İsrail'in kendisini tehdit altında hissetmesi durumunda ateş açma, yani operasyon yapma hakkı saklı tutuluyor. Tek taraflı olarak İsrail'in karar vereceği bir durum... Tehdit var mı, yok mu; bunu İsrail kendi başına değerlendirip ona göre de hareket edecek. Karardaki sakatlık oldukça açık. Nitekim ateşkes kararından sonra İsrail askerleri kendilerini tehdit eden bir Hizbullah savaşçısını öldürdü. Bu demektir ki, gerisi de gelecek! Ateşkesin geçici olduğu ve meseleye çözüm getirmediği şüphe götürmez bir durum. Lübnan'ı gelecekte sıkıntılı günler bekliyor! Şimdi gelelim 34 günlük savaşta kimin kazanıp kimin kaybettiğine... Her iki taraf da zaferden bahsediyor! Nasıl bir zafer bu? İsrail askerleri ateşkes kararından sonra sevinç çığlıkları atıyordu. George W. Bush, Hizbullah'ın kaybettiğini iddia etti. Aynı şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ateşkes kararının Suriye ve İran için stratejik yenilgi olduğunu öne sürdü. Buna karşılık Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, kendilerinin İsrail'e karşı tarihî ve stratejik bir zafer kazandığını söyledi. Aynı şekilde İran Devlet Başkanı Ahmedinecad da, Hizbullah'ın zaferinden bahsetti... Bunların hangisi doğru? Lübnan'ın güneyi neredeyse tamamen harabe vaziyette!.. 34 günlük bombardıman sonunda İsrail'in katlettiği 1025 Lübnan vatandaşının 341 tanesi çocuk. Bunların içinde 10 günlük bebek de var! Bir de boynunda mavi emziği ile cesedi çıkarılıp teşhir edilen bir bebek var ki, herhalde onun fotoğrafı, Lübnan'daki savaşın simgesi haline gelecek. Bu savaştaki sivil kayıplar, her halde ve mutlaka İsrail'in dünyadaki imajı üzerinde çok olumsuz etkiler meydana getirecektir. Bu noktada İsrail'in propaganda gücü de yetersiz kalacaktır. İsrail korkunç savaş makinesine rağmen, aslında Hizbullah karşısında çok ciddi kayıplar verdi. Özellikle kara harekâtında büyük başarısızlıklar yaşadı. Kendi resmi rakamlarına göre 124 asker kaybı var. Gerçek rakamın bunun üzerinde olduğunu unutmamak gerekir. Çok sayıda tankı da vuruldu. İsrail'in Hizbullah karşısında beklenen başarıyı sağlayamaması, hem orduda, hem de ülkenin iç politik dengelerinde sarsılmalara yol açacaktır. Gelelim meselenin küresel boyutuna... Bush diyor ki: "Lübnan'da 34 gün süren İsrail-Hizbullah savaşı, özgürlüklerle terör arasında devam eden daha kapsamlı bir savaşın parçasıdır..." Bu sözler aslında Bush'u tam olarak ele veriyor. Yani İsrail'in Lübnan topraklarına karşı yürüttüğü operasyonların; başından beri Amerikan desteğinde ve onun teşviki ile uygulamaya konulduğunu itiraf etmiş oluyor. Bush ayrıca İran'ın bölgede demokrasinin yerleşmesini istemediğini öne sürüyor!.. Herhalde kendileri Irak'a özgürlük götürdüğü gibi, İsrail de Lübnan'a demokrasi götürecekti! Bush, her vesile ile gözlerini kısarak ve sesini değiştirerek Hizbullah'ın İsrail askerlerine saldırdığını iddia ediyor ama; İsrail'in hemen her gün Lübnan hava sahasını ihlal etmesine, daha önce Hizbullah mensuplarını kaçırarak zindana atmasına, Şibaa Çiftliklerini işgal altında tutmasına hiç değinmiyor!.. Dün bu köşede Bush'un teröre karşı savaşı "Haçlı Seferleri" olarak takdim etmesine dikkat çekmiştik. Bugün de Bush'un en büyük destekçisi ve yönlendiricisi Blair'in aynı konudaki fikirlerine kısaca temas ederek yazıyı noktalayalım. Blair bu ayın başında, Amerika'ya yaptığı ziyaret sırasında; Los Angeles'te toplanan Dünya İş Konseyi'nde de bir konuşma yaptı. Hürriyet'ten Ferai Tınç'ın dikkatle tesbit ettiği Blair'in şu sözleri aslında her şeyi açıkça ortaya koyuyor: "Terörizme karşı savaş küresel değerler için verilen küresel bir savaştır. Bu savaşın amacı İslam'ın kendi içinde ve dışarıyla ilişkilerinde modernleşmesini sağlamaktır... Bu savaş, kendi değerler sistemimizin onlarınkini yenecek kadar güçlü, ilkeli ve çekici olup olmadığını göstermek ile ilgilidir... İsrail meselesi de sonuçta, bölgenin ruhu için verilen bu daha geniş mücadelenin bir parçasıdır." İşte bu kadar!.. Anlaşılmayan nokta var mı?