Kim kimi azarlıyor? Kim parmak sallıyor?..

A -
A +

Tayip Erdoğan'ın siyasi pozisyonundan ve gücünden oldum olası rahatsız olanlar, onun her hareketine, her sözüne, her mimiğine bir tepki, bir itiraz ve eleştiride bulunuyor... Siyaseten en önemli mevkide bulunmak, bir yerde en büyük hedef olmak sonucunu getirir. Bunun bir izahı vardır. Ancak hedef haline gelmek, herhalde haksız; ölçüsüz ve insafsız hücumlara maruz kalmak, üstelik bütün bunlara karşı sessiz kalmak mecburiyeti olmasa gerek! Hatırlanacaktır, Başbakan; göreve geldiği ilk dönemlerde, kendisini bir türlü hazmedemeyen çevrelere karşı, zeytin dalı uzatmış ve "Ben sizin zenci kardeşinizim..." diye başlayan, medeni bir diyalog kurmaya çalışmıştı. Ancak bazıları hiç oralı olmadı... Bu "bazıları" tabirinden, muhalif parantezine alınabilecek tavırdaki yazar-çizer, akademisyen, sanatçı -aydın, bürokrat, işadamı vs. bütün meslek ve meşrepteki insanları anlayabilirsiniz. (Bu noktada, siyasetçileri ayrı bir konseptte ele almak daha doğru olur. Zira aynı alanda resmi ve fiili bir rekabet söz konusudur.) İşte, Milli iradenin güç ve meşruiyet verdiği Erdoğan'ı ve misyonunu, eski usul antidemokratik hamle ve tezgâhlarla bertaraf etmek isteyenler, her fırsatta ona Menderes'in akıbetini hatırlatarak kendisini tehdit ettiler!.. Hâlâ daha, o tehditleri bir biçimde sürdürenler az değil. Bu tehditlere karşı, Erdoğan ve Partisi, kendi deyimiyle "DİK DURDU". Bu dik duruş, zaman içinde birçok şeyi halletti. Ancak milli iradenin üstünlüğünü değil de, kendilerinde vehmettikleri bir üstünlüğe (Bu farazi üstünlük duygusu, resmi ideoloji ve başka bir takım felsefi saplantılardan kaynaklanıyor...) itibar edenler, bir türlü gerçekleri kabul etmek istemiyor. Üstünlük kompleksiyle, daima kendilerini haklı ve dokunulmaz görmek istiyorlar. Ne söylerlerse doğru, ne yaparlarsa haklı olmak gibi bir paranoya içindeler! Hakaret etmek, tehdit etmek, her türlü kirli oyunu çevirmek, onlara göre bir hak ve ayrıcalık... Geçmişte bir takım siyasetçilerin, antidemokratik zorlamalar karşısında eğilip bükülmeleri; taviz vermeleri, yahut şapkayı alıp gitmeleri, bu taifeyi fena halde şımartmış ve kural tanımaz hale getirmişti. Ama artık devir değişti... Artık pazı gücüyle, silah zoruyla, halkın iradesini teslim alma dönemi kapandı... Erdoğan, hâlâ eski havalarında esip gürleyenlere, bunu hatırlatıp hadlerini bildirince kimyaları bozuluyor! Vaay sen bizi azarlıyorsun, falan filan. Oysa kendileri, ha bire parmak sallayarak tehditler savururken, hiç utanmıyorlar! Öyle ya, zorbalığı, mütegallibe statüyü kendilerinde hak olarak görüyorlar! Bu saplantı içinde debelenip duranların, evvela kendi durumlarını bir gözden geçirmeleri lazım... Kendi gözündeki merteği göremeyip başkasının çapağına kilitlenenler, eğriyi-doğruyu tefrik edemez. Şu sıralarda bu kesimin bir söylem değişikliği teşebbüsü var: Bu defa doğrudan tehdit ve korkutma yerine, mağdur rolünü oynama taktiği deniyorlar. İşledikleri tez şu: Bu iktidar giderek otoriterleşiyor. Hatta sivil diktaya doğru gidiyor... Bu havayı pompalayanların esas karın ağrısı başka. Bunca yıl babalarının çiftliği gibi kullandıkları alanlar, onların tekelinden çıkıyor. Bağırmaları bu yüzden!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.