Kim ne demek istedi?

A -
A +

Ankara'daki siyasi zevat, konuşmalarını Türkçe yaparlar ama, bizim başkentte görev yapan meslektaşlarımız mutlaka bu konuşmaları tercüme etme ihtiyacını hissederler!.. Daha önce de bu köşede değindiğimiz üzere, bu tercümeleri genellikle, (Falanca kişinin söylediklerinin gizli kodları) ve benzeri esrarengiz ifadelere dökerler. Bütün bunları da büyük bir maharet ve uzmanlık eseri gibi yansıtmayı ihmal etmezler... Son olarak Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın 23 Nisan günü TBMM'de yaptığı konuşmanın çeşitli türden tercümeleri yapılıyor!.. Kıdemli bir başyazar, Bülent Arınç'ın kurumlar saltanatından şikayet eder gibi görünüp, esasen Meclis Saltanatını oturtmak istediğini iddia ediyor!.. Buna karşılık, kimilerine göre, Arınç'ın konuşması demokrasi ve özgürlükler açısından bir manifesto niteliğinde. Ama diğer bazıları aynı konuşmaya çok daha farklı anlamlar yüklüyorlar. Mesela bir meslektaşımız Arınç'ın sözlerini şöyle tercüme etti: (Ben Cumhurbaşkanlığına adayım!..) Bayağı ilgi çekici değil mi? Acaba Bülent Arınç'ın gerçekten böyle bir niyeti var mı? Kimi meslektaşlar ise, yukarıdaki tercümeyi biraz daha dolambaçlı yapıyorlar: Bunlara göre Arınç; "demokrasi, kuvvetler ayrılığı, kurumlar saltanatı, laiklik" vs. derken aslında Tayyip Erdoğan'a şunu söylemeye çalışıyormuş; (Eğer sen Çankaya'ya aday olmayacaksan ben adaylığımı koyuyorum...) Nasıl beğendiniz mi tercümeyi? Tercümenin bu versiyonunu kaleme alanlar, Erdoğan'ın bir gün sonra yaptığı konuşmaya da aynı minval üzere Türkçe'den Türkçe'ye çeviriyorlar: Buna göre Başbakan partisinin grubunda Arınç'ın cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki çıkışına cevap olmak üzere diyesiymiş ki; (Dur bakalım, zamanı gelince düşünürüz...) Kimine göre ise, Bülent Arınç, ne onu ne bunu demek istemiş. Zaten Arınç'ın Cumhurbaşkanı olmaya asla niyeti filan yokmuş. Onun dile getirmek istediği şey şu imiş: (Benim duruşum değişmedi. Ne iktidar olmak, ne Meclis başkanı olmak bana davamı unutturmadı. Ben baskılar karşısında da dik durmaya devam ediyorum. Eskiden beri bildiğiniz ve tanıdığınız Bülent Arınç olarak, aynı halimle karşınızdayım...) Bunlar gazetecilerin Türkçe'den Türkçe'ye yaptığı tercümeler. Bir de siyasetçilerin yaptığı tercümeler var... İki gün önce burada temas ettik. Deniz Baykal, Bülent Arınç'ın konuşmasını Türkçe değil de, Farsça gibi anlayarak onu İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'a benzetti. Aslında Ali Topuz daha çabuk davranarak bunu bir gün önce yapmıştı!.. Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu ise, aynı sözleri galiba Arapça sanmıştı! Çünkü o da söylenenleri Baasçılık şeklinde değerlendirerek, bu defa işi Saddam Hüseyin'le irtibatlandırmaya kalkışmıştı!.. Ona göre, Arınç ve Erdoğan bir de konuşmalarıyla toplumu geriyordu. Acaba nasıl geriyorlardı? Başka gergin konuşmaları yapan zevatı Sayın Mumcu niçin görmezlikten geliyordu? İktidar partisinin üst düzey isimlerini cesaretsizlikle itham ederken, kendisi neden cesaret gösterip, gerginlik çıkaran diğerlerini de eleştirmiyordu? Neyse bunları geçelim... Şimdi, peki dinleyenler ne yapsın? Hangi birine inansın? Türkçe olarak anladığı kelime ve sözlerden bambaşka manalar çıkarılmasını nasıl izah etsin? Gazetecilere mi, siyasetçilere mi güvensin? Böyle bir ortamda vatandaşın meseleleri doğru olarak anlaması ne kadar mümkün? İnsanın kendi ana dilini anlamakta bu kadar zorlanması normal bir durum mudur?!. Bir de meselenin diğer tarafına bakalım. Sizce Bülent Arınç ve Tayyip Erdoğan'ın biricik dertleri Çankaya'ya çıkmak mıdır? Bunlar işi gücü bırakıp şimdiden bir rekabete mi girişmişlerdir? Acaba Erdoğan ve Arınç'a göre, bu ülkede demokrasinin kökleşmesi ve özgürlüklerin genişlemesi mi, yoksa birkaç yıl Çankaya Köşkü'nde oturmak mı önemlidir? Üstelik bu muhtemel oturmanın çok sıkıntılı olacağı ta baştan belli iken... Kendisini idealist ve dava adamı olarak tanımlayan ve öyle tanınan insanlar için, protokol koltuğu mu, yoksa hizmet sandalyesi mi daha önemlidir? Esasen ne Tayyip Erdoğan, ne de Bülent Arınç şimdiye kadar cumhurbaşkanlığına aday olma konusunu telaffuz etmediler. Ama başkaları ısrarla bu konuyu gündemde tutmak istiyor. Bunun etrafında başka meseleleri de kaşıyorlar. Bu arada hem Meclis Başkanına, hem de Başbakana da bazı yakıştırmalarda bulunuyorlar. Bütün bunlar ne kadar doğru, ne kadar etik? İşin bu tarafını dikkate alan pek yok...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.