Türk Kızılayı Genel Başkanı Sayın Ahmet Lütfi Akar, toplumumuzda, kan bağışı bilincinin geliştirilmesiyle ilgili bir mektup ve ekinde geniş bir doküman göndermiş. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi, kan bankacılığı konusunda da, ihtiyaç sahiplerine sağlıklı ve doğru bir hizmet amacıyla yola çıkan Türk Kızılayı'nın, hedefi istikametinde kararlılıkla yürüdüğünü; bu konuda en önemli faktörün, toplum bilincini arttırmak olduğunu ifade ediyor. Şüphesiz, kan ihtiyacı öteden beri bu ülkede ciddi planlama ve yatırım bekleyen hayati bir mesele... Dokümanda verilen bilgiye göre, 2005 yılına kadar, bu alanda ülkemizde merkezî yapı bulunmadığı için, daha çok hastane kan istasyonları tarafından kan toplanmakta ve bunun da yüzde 85'i takas kan bağışlarıyla hasta yakınlarından elde edilmekte imiş... Düzenli işleyen merkezî yapının olmaması sebebiyle de, hasta yakınlarının çoğu kez kan simsarlarının ağına düştüğü ifade ediliyor. 2005 yılından itibaren, Sağlık Bakanlığının otoritesi ve denetimi altında "Güvenli Kan Temini Programı" başlatılmış ve 2011 yılına kadar geçen altı yıllık sürede, "Bölgesel Kan Bankacılığı" sistemine geçilerek, yaklaşık dört milyon kan bağışçısının bulunduğu bir veri tabanı oluşturulmuş. Otomasyon sistemiyle ülkedeki tüm hastanelere hizmet ulaştırılır bir sonuca ulaşılmış. Türkiye'nin yıllık ortalama kan ihtiyacı 1 milyon 800 bin ünite civarında. 2005 yılı itibariyle Kızılay 300 binli rakamlarda kan bağışı toplayabiliyor iken, 2011 yılında bu miktar 1 milyon 275 üniteye ulaşmış. Hedef 2013 yılı itibariyle, yıllık kan ihtiyacının tamamını, gönüllü bağışlardan sağlamak... Bu arada, kan bağışı ve toplanması işleminde karşımıza çıkan en önemli mesele, hijyenik ortamın sağlanması ve bulaşıcı hastalıklara karşı yeterli tedbirlerin alınması; bunun için de, sağlıklı takip ve kontrol sisteminin kurulması önem arz ediyor. Konu ile ilgili olarak, Kızılay'ın dokümanında yer alan çok önemli bir bilgiyi daha aktarmak istiyorum. 2008 yılında Fransa'da bir yılda 2 milyon 950 bin ünitede 39 kişiye kan ve kan ürünü nakli yolu ile HIV bulaşması söz konusu olmuş. (Kaynak: The Collection Testing and Use of Blood Components in Europe 2008). Türk Kızılayı'nın yedi yılda halktan topladığı 4 milyon 500 bin kanda, sadece bir ünite kandan 3 HIV bulaşma vakası "pencere dönemi" nedeniyle yaşanmış. Kuluçka veya pencere dönemi denilen evrede, hastalıkla ilgili virüsün laboratuvar şartlarında tespiti mümkün olmuyor... İşte burada, kan bağışçılarının beyanı ve onlarla ilgili sağlık takip sisteminin önemi çok büyük. Kızılay bu konuda, uluslararası standartlara uygun bir kan bağışı sorgulama formu geliştirmiş. Burada sorulan çok kritik sorular sebebiyle, bazı medya organlarında Kızılay'ı hedef alan (Kızılay'dan kan donduran sorular vs.) çok haksız ithamlar olmuş. Başkan Akar, bu konudaki hassasiyete dikkat çekiyor ve medya dahil, ülkemizdeki ilgili çevrelerin gerekli sorumluluğu göstererek, vatandaşlarımızın bilinçlenmesi için ellerini taşın altına koymasını istiyor. Burada hiç tereddütsüz hepimize büyük vazife düşüyor. Hizmet kuruluşlarını denetim ve eleştiri hakkı yanında, onlara gerektiği gibi yardımcı olmakla da sorumluyuz. Netice: Kızılay'ın çağrısına mutlaka kulak verelim!..