Körfez seyahati, sonuçlar ve yansımalar…

Sesli Dinle
A -
A +
 
Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE); tabir yerindeyse 'çıkarma' mahiyetinde, bir ekonomik ve siyasi ziyaret gerçekleştirildi…
 
Cumhurbaşkanına eşlik eden altı bakan ve çok güçlü bir diplomatik kadro yanında, iki yüzden fazla iş adamıyla her üç ülkede; diplomatik ve siyasi müzakerelerle birlikte düzenlenen iş forumları, haklı olarak bu ziyaretin ekonomik yönlerini daha fazla öne çıkardı. Ancak uzun süre gündemleri işgal edeceği anlaşılan bu ‘Körfez Turu’nun, aktüel ekonomik çerçevesi dışında, belki daha fazla yorum ve analizlere konu edilmesi gerekiyor!..
 
Dönüş yolunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçakta; geziyi takip eden gazetecilere yaptığı açıklamada da ifade ettiği üzere, Körfez ziyaretinin asıl boyutu, yeni 'Türkiye Yüzyılı'nın inşası gayretlerinde, ekonomik hamleler yanında, bölgesel ve küresel aktör iddiasıyla, dış politikamızın da bu mealde inşa adımlarından biri olarak değerlendirilmeli. Türkiye medyası bu seyahate oldukça geniş alaka gösterdi. Ama benzer şekilde, başta Orta Doğu olmak üzere, yabancı basın da hayli geniş yer verdi. Elbette bir kısmının bakış açıları, gerçekleri yansıtmıyordu. Ama bu zaten şaşırtıcı bir durum değil. Bunun tersini yapmaları hâlinde daha fazla dikkat çekerler.
 
Cumhurbaşkanının Birleşik Arap Emirlikleri’ne ayak bastığı saatlerde, BBC Arapça’nın Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile ilgili belgesel yayın yapması, sizce bir tesadüf müdür? Yoksa elli yıl öncesine kadar, her biri birer İngiliz sömürgesi olan 'Emirlikler'de; nelerin olup bittiğinin, hâlâ İngiltere derin devletinin kontrol ve gözetimi altında olmadığını mı sanacaktık?! Keza “SAM AMCA"nın hegemonik politikalarının, Bölgede son yetmiş-seksen senede ne gibi yıkımlara kapı açtığını görmezlikten mi
geleceğiz?
 
Ama bütün bunlara rağmen, Türkiye kendi millî menfaatleri istikametinde, politik ve ekonomik açılımlar yapmak durumunda. İşte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de dâhil, dört günlük son Körfez turu, bunun yansımasıdır... Suudi Arabistan, Katar, BAE ve KKTC’den verilen her bir mesajın, ayrı bir manası var! Aynı şekilde her bir başkentte karşılıklı olarak yapılan açıklamalar, dostluğu ve dayanışmayı pekiştiren jestler, bölgesel ve küresel meselelerde oyun kurucu-oyun bozucu aktör olma kapasitesinin çok net bir yansımasıdır… Bunu böyle okumalıdır. Hatırlayınız, 2016 Temmuz ayında Türkiye’de bir ihanet kalkışması yaşandı. O günlerde Türkiye’ye açıkça desteğini ilan eden Katar’da da Haziran 2017 yılında bir darbe teşebbüsü ve peşinden ablukaya alma operasyonu sahnelendi. Türkiye derhâl, en güçlü ve etkili biçimde Katar’a olan desteğini ilan ettiği gibi, orada bulunan askerî üsteki gücüyle bu ülkeye gerekli yardım ve koruma sözünü fiilen de icra edebilecek kapasitede olduğunu gösterdi… Katar Osmanlı dönemi dâhil, öteden beri Türkiye ile hep iyi ilişkiler içinde olmuş bir ülkedir. Bugün de Türkiye ile “STRATEJİK ORTAK” statüsünde bu tavrını devam ettiriyor. Maraş depremlerinin akabinde, Türkiye’yi ilk ziyaret eden devlet başkanı Şeyh Temim bin Hamed Al Sâni idi. On bin konteyner evi deprem bölgesine gönderen de o idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında özellikle bu hususu belirtti… BAE, Türkiye’nin en önemli ticari partnerlerinden biri.
 
Geçen sene yüzde 25’lik bir artışla, iki ülke arasındaki ticari kapasite 10 milyar dolara yükseldi. Bu son ziyarette Türkiye ile BAE arasında, toplamda 50,7 milyar dolarlık 13 tane anlaşma imzalandı. Bundan daha da önemli olarak, diplomatik ilişkilerin ellinci yılında, Türkiye ile BAE’nin stratejik ortaklık kurma hususunda mutabakata varması ve bunun için mekanizmaların kurulması noktasında anlaşmaya varmasıdır.
 
Her üç ülke ile yapılan anlaşmaların toplamda yüz milyar dolar hacmini geçtiğini bilhassa belirtelim… Başta müteahhitlik olmak üzere (Türkiye Çin’den sonra dünyada en büyük müteahhitlik kapasitesine sahip ülke), enerji, turizm, lojistik, savunma, ileri teknoloji ve uzay alanları da dâhil büyük rekabet gücü kazandıracak iş birliği projeleri için imzalar atıldı. Ama biz yine de meselenin siyasi ve diplomatik boyutlarına bakalım… Sözde “Arap Baharı” ile başlayan dalgalanmayla birlikte, Türkiye’nin bazı bölge ülkeleriyle ilişkileri ciddi travmalar yaşadı. Suriye, Mısır, Libya, BAE…
 
Bunlardan başlıca birkaçı. Türkiye’nin özellikle Suriye, Mısır ve Libya konusunda ortaya koyduğu tavır, muhatap devletlerde ve genel olarak bütün Arap dünyasında reaksiyon gördü. Mısır’daki Es-Sisi Darbesi ile S. Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda işlenen Cemal Kaşıkçı cinayeti, ilişkileri büsbütün dinamitleyen hadiseler oldu. Bunları tamir etmek hiç de kolay değildi. Ama bu son seyahat gösterdi ki, ilişkilerde çok hızlı ve köklü iyileşmeler devam ediyor. Haydi hayırlısı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.