Köşk için yapılan tartışmalar objektif mi?

A -
A +

Cumhurbaşkanlığı seçimi ve muhtemelen bunun en güçlü ve halen de tek adayı durumundaki Abdullah Gül hakkında, şu sıralarda yoğun siyasi polemikler yapılıyor. Bazı gazetelerin köşe yazarları, söz birliği etmişçesine; hep birlikte Sayın Gül'ü adaylıktan caydırmak için enteresan fikirler(!) yürütüyor. Kimi tarafsızlık kavramını kendince ele alıyor; kimileri Gül'ün duygusal yönüne de hitap ederek; onun bir centilmenlik(?) yapması gereğinden söz ediyor... Bazıları diyalog - uzlaşma gibi esasen makul ve gerekli yöntemleri maksadına göre evirip çevirip dayatma kalıbına sokarken; birileri de yine o mahut yönteme başvurarak bir biçimde aba altından sopa göstermeye yelteniyor. Bunlar, daha seçim sandığının dumanı tüterken, işi yine antidemokratik bir mecraya dökebilir miyiz hesabında!.. Hasılı, demokratik ve hukuki zemine karşılık; epeyce zorlama ve absürd düşünceler de ortaya atılmak suretiyle, Köşk seçimini etkilemeye dönük kesintisiz bir efor sarf ediliyor... Geçtiğimiz Nisan ayı sonunda; Cumhurbaşkanlığı seçiminin zoraki şekilde çıkmaza sokulmuş olması, normalde Kasım ayının başında yapılacak genel seçimleri, Temmuz sıcağına çekti. Mevsim harareti ile yarışır şekilde meydanları hararetlendiren en önemli konuların başında Çankaya meselesi geliyordu. Vatandaşlar, hem Türkiye'nin hak etmediği Köşk krizini ve siyasi aktörlerin bu konudaki söylemini değerlendirdi ve ona göre kararını verdi. Bu karar o kadar kesin ve bağlayıcı ki, kimsenin itiraz hakkı da bulunmuyor... Bu kararı doğru okumak yerine; konuyu ilgisiz ve yanlış alanlara çekme gayretine girenleri ibretle izliyoruz. Türk halkının 22 Temmuz'da ortaya koyduğu iradeye aldırmama lüksü olabilir mi?! Abdullah Gül'ün adaylığına itiraz edenler, kendi siyasi kanaatlerine göre bir takım gerekçeler bulmaya çalışıyorlar. Bu noktada en çok seslendirdikleri konulardan biri de, tarafsızlık meselesi... Sayın Gül'ün, sırf AK Parti mensubu olmasından ötürü yeterince tarafsız olamayacağını ileri sürenler; hadi bırakalım Sayın Demirel'in benzer pozisyonunu, mesela parti dışından gelen Sayın Sezer'in durumunu hiç göz önüne alıyorlar mı? Yoksa, sırf CHP'liler onu "laikliğin bekçisi" diye lanse ettiğinden dolayı; ne kadar taraflı davranırsa davransın her yaptığını normal mi görüyorlar? Evet... Burası çok önemli. Unutmayalım, 2000 yılında Sayın Sezer'i seçen parti liderleri ve Meclis'in yüzde 90'ı 2002 seçimlerinde halk tarafından tasfiye edildi. Hiç kimse Sezer'in konumunu meşruiyet açısından irdelemedi. Makamı yıpratmamak için böyle bir yola başvurmadı. Buna karşılık, ne yazık ki, yenisi göreve başlayıncaya kadar; anayasada belirtilen bütün yetkileri kullanma hakkına sahip olan TBMM'nin; normal süresinin dolmasına altı ay kala, tuhaf biçimde ve hukuki temelden yoksun, tamamen siyasi bir tartışma başlatılarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri engellendi. Bunun yanında yine, bir büyük hukuki hata ve anayasa ihlali yapılarak; Cumhurbaşkanlığına vekalet müessesesi de işletilmedi. Şurası çok açık: Sayın Sezer'in 16 Mayıs'tan buyana görevde kalmaya devam etmesi çok tartışmalı ve hukuki temelden yoksundur. Bu konumda iken, Sayın Sezer, pek çok kritik atamaya imza atmıştır. Bunların içinde, kendi reyinden başka sadece tek oy almış bir kimsenin rektör olarak atanmış olması da bulunmaktadır! Bu dönemde 15 üniversiteye yaptığı rektör tayini yanında; normal görev süresinin dolmasına günler varken, alelacele başsavcı ataması da yaptığını unutmayalım. Ama Sayın Sezer, seçimlerden büyük zaferle çıkan ve halkın beş yıl için yeniden iktidar vizesi verdiği, AK Parti hükümetinin; otuz tane atama kararnamesini, "görev süreniz doldu" gerekçesi ile geri çevirmiştir. Bunlar arasında, uzun zamandır tartışma konusu olan ve Dışişleri bürokrasisini son derece rahatsız eden; MGK'ya genel sekreter olarak atanmak istenen tam beş tane büyükelçinin isminin geri çevrilmesi de yer almaktadır!.. Şimdi burada bir nebze durup düşünelim: Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığına aday olmaması için bin dereden su getirenler; Ahmet Necdet Sezer'in; Çankaya Köşkünde geçirdiği yedi yıl boyunca ortaya koyduğu düşük performansı nasıl değerlendiriyorlar acaba? Onun bunca tartışmalı kararlarına ve hele 16 Mayıs'ta görev süresi dolmasına rağmen, Çankaya'da kalmaya devam etmesine niçin hiç ses çıkarmazlar? O halde kim, hangi tarafsızlıktan bahsediyor?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.