Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz, kalabalık bir heyetle dün resmi bir ziyaret için Türkiye'ye geldi. Medya her zaman olduğu gibi, yahut kendisinden beklendiği gibi(!) günlerdir bu ziyaretin magazin tarafını işliyor... Kralın kaç uçakla geleceği; Türkiye'de kaç tane otel kapattığı, emrine kaç tane Limuzin tahsis edildiği, kalacağı kral dairelerinin özellikleri, Kralın yemek zevki, aşçılarını da beraberinde getirmiş olması vs. Bunlar da şüphesiz belli bir kesimin ilgisini çeken bilgiler olabilir ama; meselenin asıl kısmını bir kenara itip, daha çok böyle magazin yayını yapmak, en azından hafifliktir. Suudi Arabistan Kralı'nın Türkiye'yi resmen ziyaret etmesi birkaç yönden önem taşımaktadır: Birincisi bu ziyaretin, Orta Doğu Bölgesinin büyük bir kısmının; savaş, işgal, sınır çatışmaları ve on yıllardır süren düşmanlıkların en fazla körüklenmiş olduğu bir tarihte gerçekleşiyor olmasıdır. Mısır'la birlikte Arap Dünyasının liderliğine oynayan Suudi Arabistan'ın bölgedeki ağırlığı, sahip olduğu petrol kaynaklarının sağladığı zenginlikten kaynaklanıyor. Bilinen ve ispatlanmış dünya petrol rezervlerinin yüzde 22'si Suudi Arabistan topraklarında yer alıyor. Bu konumu ile, Suud Krallığı, diğer Arap ülkelerindeki çeşitli ihtilaflarda önemli arabuluculuklar yapmaktadır. Mesela 1975'te Suriye ile Irak arasında; Fırat Nehri üzerinde Suriye'nin inşa ettiği Tabka Barajı'ndan dolayı önemli bir gerginlik meydana gelmişti. İki ülke karşılıklı olarak sınıra asker yığmaya başlamıştı. Bu gerginliğin bir çatışmaya dönüşmesi, önemli ölçüde Suudi Arabistan ve o tarihte mevcut olan Sovyetler Birliği'nin Orta Doğu üzerindeki nüfuzu sayesinde önlenebilmişti. Suudi Arabistan'ın Yemen gibi diğer küçük ve fakir Arap ülkeleri üzerinde de önemli bir ağırlığı mevcuttur. Buna karşılık Mısır, kalabalık nüfusu (Aşağı yukarı Türkiye'ninki kadar) ve diğer Arap ülkelerine göre, daha kalabalık ve güçlü ordusu ile ağırlığını hissettiriyor. Arap Dünyası liderliğinde iki ülkenin zaman zaman açığa çıkan; ancak daha çok kapalı tarzda hüküm süren bir çekişmesi söz konusudur. Arap ülkeleri ile ilgili meselelerin esasen Arap Birliği içinde görüşülüp halledilmesi şeklindeki genel siyasi temayüle rağmen; özellikle Filistin meselesi, daha sonra Irak işgali ve nihayet Lübnan konusunda olduğu gibi, önemli bir etki gösterilememiştir. Irak konusunda, Türkiye'nin fikri öncülük ettiği "Komşu ülkeler zirvesi"; Arap ülkeleri tarafından doğrudan ve açıkça olmasa bile, dolaylı olarak ve alttan alta yokuşa sürülmüştür. Bu durum geçen hafta Kuala Lumpur'da toplanan İslam Konferansı Teşkilatı'nın zirvesinde de ortaya çıktı. Her ne kadar, önemli Arap ülkeleri; özellikle Amerika ve İngiltere'nin baskı ve telkinleri sebebiyle, Filistin ve Lübnan konusunda bu zirveden İsrail'e karşı etkili bir mesajın çıkmasını önleme politikasının sonucu olarak; yani dış baskılardan dolayı katılmaktan imtina etmişlerse de, konu yalnızca bununla sınırlı değildir. Arap âleminin iç dengeleri de burada önemli rol oynamaktadır. Birincisi yukarıda ifade edildiği üzere, Araplarla ilgili meselelerin kendi aralarında görüşülüp konuşulması. Bu konuda mümkün mertebe dışarıya, özellikle bu bölgedeki Türkiye ve İran gibi etkili ülkelere yeni inisiyatifler kullanma imkanı verilmemesidir. Bir diğeri husus Arap devletlerinin mevcut rejimlerinin tabiatından kaynaklanmaktadır. Zira bu rejimlerin arkasında pek fazla halk desteği bulunmamaktadır. Hali hazırda daha çok ABD ve İngiltere'nin (Bir dönem belli ölçüde Fransa da etkili idi) güçlü askerî ve siyasî desteği ile ayakta duran yönetimler; Filistin'de Hamas'ın yaptığı gibi halk desteği ile iktidara gelmek; yahut Lübnan'da Hizbullah'ın iktidara ortak olması veya Mısır'da İhvan-ı Müslimin teşkilatının bütün baskı ve engellemelere rağmen; bağımsız adayları seçtirerek en büyük muhalefet partisi haline gelmesini büyük tehlike olarak görmektedir. Diğer taraftan bu ülkelerdeki Şii nüfus ve bu nüfusun siyasi alanda gün geçtikçe etkisini arttırması endişeleri arttırıyor. İşte böyle bir siyasi atmosfer içinde Kral Abdullah Ankara'ya gelmiş bulunuyor. Bu ziyaret ile ilgili bir yazı daha yazmak gerekecek...