Doğrusunu söylemek gerekirse; son zamanlarda AK Parti cenahında bir dağınıklık ve pasiflik görülüyor! Bunu iktidar rehaveti veya yorgunluğu olarak değerlendirenler var. Bu, işin kolayına kaçmaktır ve bizce doğru değildir. İktidar partisinin gerek siyasette, gerek hükümette; ülke gündemini belirleyen esas mekanizma olması beklenir tabii olarak... Ancak özellikle son haftalarda, AK Parti'nin gündem belirlemek şöyle dursun; birileri tarafından gündem diye ortaya atılan meselelerin peşinden sürüklendiğini veya öyle bir görüntü içine girdiğini müşahede ediyoruz!.. Neden acaba? İktidara geldiklerinde, siyasi anlayışlarının geçmişteki gibi; günlük ucuz kavgalarla vakit geçirmek olmayacağını, bunun yerine bütün enerjilerini ülke yararı için seferber edeceklerini beyan etmişlerdi ki, bu son derece doğru ve lüzumlu bir hareket tarzı idi. Geçen üç yıllık zaman zarfında buna mümkün mertebe uymaya çalıştıklarını da belirtmeliyiz. Ne var ki siyaset, bilhassa Türkiye gibi ülkelerde; maalesef "kurtlar sofrasında yemek yeme" gibi son derece meşakkatli ve tehlikeli bir iştir. Zira her an kriz veya krizler patlayabilir, patlatılabilir!.. Sizin iyi niyetli ve dürüst olmanız hiçbir vakit yeterli olmaz. Sadece bu vasıflarla kendinizi korumanız bile mümkün olmayabilir... Bu arenada mevcudiyetinizi devam ettirebilmek için, risk almanız; riskleri iyi hesaplayabilmeniz, krizleri çok dikkatli ve kontrollü yönetmeniz; açık vermemeniz, dağınık, disiplinsiz ve pasif görünmemeniz ve hazırlıksız yakalanmamanız; kısacası rakip veya rakiplere gol için pozisyon vermemeniz şarttır... Şimdi olanlara bakalım: Durduk yerde bir içki meselesi çıkarıldı ve rahatlıkla krize dönüştürülebildi. Kim veya kimler nasıl yapabildi bunu? İktidar partisinin buna tepkisi ne oldu? Anayasa ve kanunlara aykırı bir durum olmadığı, daha doğrusu merkezî idare ve yerel yönetimlere yönelen eleştiri oklarını haklı kılacak yeni bir durum olmadığı halde; iktidar partisi ve hükümet ve belediyeler niçin kendilerini anlatmakta acze düştüler? "Kimlik" tartışması, bize göre iktidar kanadınca yeterli derecede hazırlık yapılmamış bir çıkıştı. Bu sebepledir ki, doğan tartışmalarda boşluğu başkaları doldurmaya kalkıştı. Bu tabii ki yanlıştı!.. Sadece parti genel başkanının veya başbakanın konuşması elbette yeterli değildir ve olamaz. Ama bu değildir ki, herkes aklına her geleni konuşacak!.. Tabii ki, bu iş için yeterli birikime sahip olan ve bunun için vazifeli kılınanlar konuşmalı. AK Parti'nin iç işleyişi ile alakalı konuşan iki milletvekilinin kaldırdığı toz bulutu sönmeden, bir başka milletvekili nasıl bir zamanlama veya ihtiyaca dayalı olduğu bilinmeyen çıkışta bulundu: Meclis'teki Muhafız Taburu'nun kaldırılması vs. Ve buna gelen tepkilerin ölçüsüzlüğü... Burada hemen belirtelim ki, dün yurt dışından dönen Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın konu ile ilgili olarak yaptığı açıklama; son derece açık, net, dengeli, vakarlı ve taşıdığı sıfatın asaletine uygun duruştu. Sayın Arınç, bu açıklama ile sadece öteden beri bilinen hitabet sanatındaki ustalığını konuşturmadı; düşünce özgürlüğü ve demokrasi anlayışı ile ilgili, çok önemli tesbitler de yaptı. Öyle zannediyoruz ki, mesele ile alakalı herkes ve her kurum Arınç'ın Meclis Başkanı olarak ortaya koyduğu bu tavrı kayda geçirmiştir... Evet AK Parti'nin gündem belirleme ve kriz yönetme noktasında daha hazırlıklı, kararlı, dikkatli ve daha atik olması gerekiyor!.. Fehmi Koru'nun geçen perşembe günü Yeni Şafak'ta yazdığı yazının son bölümünü önemli gördüğüm için; aynen size aktarmada fayda mülahaza ediyorum: "... Türkiye'nin çok partili dönemi bu gözle yeniden okunursa, şimdi yaşananlarla 1957 sonrasında, 1970'lerin başı ve sonunda, 1980'li yılların sonunda yaşananlar arasında kalın çizgi benzerlikleri derhal fark edilecektir. DP, AP ve ANAP, gündem hakimiyetini demokrasiye ters bakan odaklara kaybettikleri andan itibaren kendi düşüşlerini getirecek süreçleri durduramaz hale geldiler. O dönemlerde Türkiye'de neler meydana geldiğini birlikte yaşadık. Önceki dönemlerden farklı olarak, bugün, AK Parti ve hükümetin elinde, etkileri eskisi kadar olmasa bile, kullanmaya açık dış kartlar yine var. Ancak, içerideki şartları doğru okuyamaz, gündem belirlemeyi demokrasiyi özümsememiş kişilerle odaklara bırakır ve varlığını toplumsal taleplerle pekiştiremezse, o dış şartlar da aleyhine dönebilir hükümetin... Savrulmaya müsait bir zeminde akıyor günümüz siyaseti ve hükümet de kendini o akışa teslim etmiş görünüyor. Yapılması gereken belli: Önce partide iç istikrarı sağlamak, çevre ittifaklarını tazelemek ve hükümetin dayanışmacı yapısını onarmak zorundadır iktidar kadroları... Kendilerine dayatılan yapay gündem maddelerinin esiri olmaktan kurtulmaya da çalışmalılar. Toplumun gerçek gündemini yakalayıp o yönde politikalar devreye sokmak yetmez, bunları kamuoyuyla paylaşmanın yolunu da bulmalılar. İktidarlarının dördüncü yılında, kendilerine yardımcı olacak bir medya gücünden mahrum olduklarını unutmadan..." Bu tespitlere aynen katıldığımızı belirterek yazıyı noktalayalım!..