Son iki gündür, ajanslar Avrupa Birliği liderlerinin ağzından kriz mesajları yağdırıyor!.. Avrupa krizde olmasına krizde ama, "beter olsun!" diyecek halimiz yok. Çünkü Avrupa Birliği'nden büyük beklentilerimiz var. Kırk küsur yıllık bütünleşme politikamızın duvara toslamasını isteme lüksümüz yok. Ama gelişmelere karşı alternatif hazırlıklara ihtiyacımız var. Fransa ve Hollanda'da AB Anayasasına hayır denilen referandumlardan sonra, gidişatın krize doğru olduğu iyice açığa çıkmıştı. Son liderler zirvesinde baş gösteren kriz bütçe ağırlıklı görünüyor ise, de problem çok daha derinlerde. AB bir taraftan "küresel güç" olma iddiasını sürdürmek isterken, diğer yandan başını Giscard d'Estaign gibilerin çektiği "Hristiyan kulübü" tassubuna saplanıyor. Elbette bu iki zıt anlayışın birlikte yol alması mümkün değil. Mesele sadece bundan da ibaret değil... Brüksel'deki liderler zirvesinde 15 saat boyunca yapılan pazarlıklar bütçe ağırlıklı idi. Fransa, İngiltere'nin 4.5 milyar Avro'dan vazgeçmesini istiyor. İngiltere de Fransa'nın üç milyar Avro'dan sarfı nazar etmesini... Şu anda birlik üyesi birçok ülke, İngiltere'yi hedefe koymuş durumda. Hatta bu ülkenin birlikten çıkarılmasını telaffuz eden sorular bile soruluyor. İngiltere AB üyesi ama, ABD'ye daha yakın duruyor. Buna karşılık AB'nin kurucularından olan Fransa, her fırsatta ABD'ye alternatif politikalar geliştirmeye çalışıyor. Esasen AB'deki ahenk, Irak işgali ile birlikte başlamıştı. İngiltere'nin yanında İspanya, İtalya ve Polonya gibi ülkelerin yer alarak, Irak'a asker göndermeleri AB'yi bir anda karpuz gibi ortadan çatlatmıştı. AB uzmanları bu görüşe katılırlar mı bilmem ama, kim ne derse desin 2003 yılı başından beri büyümeye devam eden birikim, referandumlarda patlak verdi, son liderler zirvesinde de zirveye çıktı!.. Evet, AB dönem başkanı Jean Claude Juncker, Birliğin derin krizde olduğunu söylüyor ve bu durumdan utanç duyduğunu belirtiyor. Yakın dönem başkanlığını İngiltere'ye devredecek olan Lüksemburg Başbakanı o kadar bezgin ve kırgın ki, İngiltere'nin yeni dönem için açıklayacağı programı dinlemeye bile gitmeyeceğini söylüyor. Juncker, mevcut kriz için yakın gelecekte bir uzlaşma ümidi bulunmadığını da kaydediyor. Dönem Başkanına benzer bir açıklamayı, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso da yaptı. O da AB'nin derin krizde olduğunu söylüyor. Bunların açıklamasından daha önemlisi, Almanya ile birlikte AB'nin "çelik çekirdek"ini oluşturan Fransa Devlet Başkanı Chirac'ın derin krizi itiraf etmesi. Bu itirafı yaparken ne kadar zorlandığını tahmin edebilirsiniz. Geçmişte kendisine zaman zaman çok kızdığımız dostumuz Verheugen de, birçok yıllardan beri gördüğü en büyük krizle yüz yüze bulunduklarını ifade ediyor. Avrupa Birliği'nin bu ilk krizi değil şüphesiz. Geçmişte de dağıldı-dağılıyor denilen durumlardan çıkmayı bilmişti AB. Bu sefer de çıkacak ama, epeyce hırpalanacak gibi görünüyor. AB'nin hem siyasi hem de iktisadi büyük handikapları var. Dış Haberler Müdürümüz Hayrettin Turan'ın kapsamlı haberinde de göreceğiniz gibi, 25 ülkeden meydana gelen AB'nin 451 milyonluk nüfusundan tam 55 milyon işsiz var!.. Ve o meşhur Avrupa Birliği standartlarına göre, bu nüfusun tam 121 milyon kişisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor... Rakamların geriye kalan kısmını haberden okuyabilirsiniz. Ancak görünen o ki, 11 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış bulunan AB ekonomisi ciddi biçimde hasta. Eeh, her fırsatta Türkiye'yi hasta olarak gören ve göstermeye çalışan Avrupalılar, hem iktisaden hem de siyaseten hasta olduklarını nihayet itiraf ediyorlar. Bu durum aslında sağlıklı düşünebilmeleri açısından kendilerine yarar getirebilir. Ve herhalde küresel güç olabilmek için mutlaka Türkiye'ye ihtiyaçları olduğunu da kesin olarak anlamalarına yarayabilir. On yıllardır ensemizde boza pişirenler, öyle bir hale düştüler ki, insanın acıyası geliyor. AB liderlerini en çok kahreden şey, herhalde ABD'nin kendilerine bıyık altından güldüğünü hissetmeleridir!..