Son bir ay zarfında, kamuoyu iç siyaset konularındaki hızlı gelişmeler sebebiyle, herhalde gereğinden çok fazla içe kapandı. Kilitlenen Cumhurbaşkanlığı seçimi, tartışmalı mitingler ve nihayet beklenenden çok önce gelip çatan genel seçimlerle ilgili hareketlilik... İçerde bütün bunlar olup biterken, hemen yanı başımızda ve ülkemizi her yönüyle hayati derecede alakadar eden gelişmeler de hız kesmedi. 2003 yılı başındaki Irak işgalinden günümüze kadar, ülkenin orta ve güney kesimlerine göre; son derece sakin bir ortamın varlığını sürdürdüğü Kuzey Irak, birden bire bombalı saldırılarla alt üst oldu. Dört yıl boyunca devam eden sakin ortam nasıl oldu da bir anda tersine döndü? O sakin ortamda özerk Kürt yönetiminin temellerini kolayca oturtan ve herhalde biraz da fazla rahatlıktan olacak ki, durduk yerde Türkiye'yi tahrik edecek çıkışlar yapan Barzani ve şürekası acaba şimdi neler hissediyordur? Kuzey Irak'taki bu son saldırılar ve bunların yanında baş gösteren yeni gelişmeler, Irak'ın hem kuzeyini hem de bütününü nasıl etkileyecek? Irak işgali ve daha da ötesinde Orta Doğu Bölgesinde siyasi dengelerdeki değişim nasıl bir seyir izleyecek? Düne kadar Amerika'nın Irak'taki mevcudiyetine güvenip hem ülke içindeki büyük Arap çoğunluğa ve hem de komşu ülkelere; özellikle Türkiye'ye karşı diklenmeye yeltenen Barzani ve yandaşları için yeni ve çok zor bir dönemin işaretleri görünüyor!.. Barzani ve Talabani'nin güvendiği dağlara kar yağacak gibi. Zira Amerikan Yönetimi, bütünüyle çıkmaza girdiği Irak'tan kurtulmak için çareler arıyor. Bunun için geniş zamanı da yok. Çünkü muhalefetteki demokratlar Bush ve ekibini çok sıkıştırıyor. Buna karşılık Irak'ın hiçbir meselesi kontrol altında değil. Türkiye nasıl etkilenecek? Amerika kaçırılan askerlerinin izini dahi süremiyor. Bu şartlar altında, şimdiye kadar yaptıkları yardım ve yataklık karşılığı olarak, Kürtlere kol kanat germe politikası rafa kalkabilir! Barzani'nin Kerkük hayalleri suya düşebilir. Nitekim 2007 sonundaki referandumun ertelenme sürecine girmiş olması, bu durumun güçlü bir sinyali mahiyetindedir. 12 Nisan 2007 günü, Geelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın basına yaptığı açıklamada iki cümle çok dikkat çekmişti. Birincisi, Amerika'nın Irak'ın orta ve güney kesimlerinden çekilip Kuzey'e yerleşmesinin terör hareketlerini de beraberinde buraya çekeceği yönündeki tesbit idi. İkincisi ve daha önemlisi, kendisinin asker olarak Kuzey Irak'a yapılacak bir harekatı yararlı gördüğü ve bu konuda TSK'nın başarı sağlayacağı şeklindeki düşüncesi idi... Bu sözlerin üzerinden bir ay geçmeden Kuzey Irak'ta yoğun terör hareketleri baş gösterdi. El Kaide'ye hamledilen bu eylemler, acaba ABD'nin bu bölgede konuşlanmasını önleme ve caydırmaya yönelik bir teşebbüs de olabilir mi? İkinci olarak merak edilen husus da; son haftalarda Irak sınırındaki askeri hareketlenmeden yola çıkarak; Türkiye'nin Kuzey Irak'a herhangi bir harekta yapıp yapmayacağıdır. Kamuoyu bu konuda hakikaten duyarlı... Zira Kuzey Irak'a muhtemel bir geniş çaplı hareket, içerde de siyasi ve ekonomik ortamı çok derinden etkileyebilir!.. Tam da bu sırada, Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'un; alışılmışın dışında ve çok sürpriz biçimde; ülkesinin,Türkiye'nin terör örgütüne karşı yürüttüğü operasyonları desteklediğini açıklaması ve şimdiye kadar ki ABD politikaları ile çok farklı bir üslup kullanması doğrusu herkesi şaşırttı. Amerika ne yapmak istiyor. Daha birkaç gün önce Başkan Bush, elbette Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahalesini önlemeye dönük olarak, İsrail'in Güney Lübnan'daki stratejik başarısızlığını hatırlatırken; ne oldu da birden bire taban tabana zıt bu açıklama geldi? Ross Wilson ne demek istiyordu?! Önceki gün Mehmet Barlas, 1990 yılında Saddam'ı Kuveyt'in işgaline teşvik eden dönemin ABD Bağdat'taki bayan elçisi April Glaspie'nin sözlerini hatırlatarak; Türkiye'nin Ross Wilson'un sözlerini yanlış algılaması halinde; hem barışı hem de demokrasisinin tehlikeye girebileceğini yazdı. Dün de sütun komşumuz Sayın Rahim Er, özlü tespitlerle Kuzey Irak sebebiyle çok sıcak geçebilecek bir yaz mevsimine dikkat çekiyordu. Bu konu bir yazıda bitmeyecek. Ancak bir cümle ile genel durumu özetlemek isterim: Elbette Türkiye, bütün stratejisi Saddam Hüseyn'in iki dudağı arasına sıkışmış olan geçmişteki Irak değildir. Türkiye'nin stratejik politikaları ve güvenlik operasyonları çok köklü devlet geleneklerinden imbiklenerek süzülüyor... Bölgesel ve küresel ölçekte Irak konusunu bir sonraki yazıda ele almaya çalışacağız.