"Ciğeri kediye teslim ederim, laikliği sana emanet etmem..." İmza. Deniz Baykal. "Teşbihte hata olmaz..." derler ama, galiba hatasız teşbih yapmak da zor bir iş... Başka türlü, laikliği ciğere benzetmenin mantığını anlamak mümkün değil. Sayın Baykal'ın dün Grup Toplantısında yaptığı konuşma her bakımdan enteresandı gerçekten... Hatta bir internet sitesinde şöyle başlık atılmıştı: "Baykal'dan Salı Hutbesi!" Herhalde salı günü hutbe olmayacağını, belirtmenin gereği yok. O başlık "Salı vaazı" şeklinde de atılabilirdi ama, bunları irdelemek esas konumuz değil. Esas konumuz tabii ki, Baykal'ın ne söylediği ve söylenenlerin taşıdığı mana... Yani laiklik nedir? Laiklik ile ciğerin bir bağlantısı olabilir mi? Sağcı veya solcu olmayan herkes mutlaka yağcı mı olur? Yağcıların yağlamasıyla, kasaba götürülen dananın bıçağı yalaması benzer durumlar mıdır? Bir dana hangi şartlar altında bıçağı yalamaya kalkar? Böyle bir vak'a hiç vuku bulmuş mudur?.. Danayı kesmek için bıçağı yağlamak da gerekir mi?.. Biliyorum böyle tuhaf soruların sorulmasını yadırgıyorsunuz. Ama ne yapalım!.. Mevzua giriş yapabilmek için başka yol bulamadık. Sayın Baykal her tarafa öyle salvolar göndermiş ki, yorumlanması fevkalade müşkül bir durum. Hele bir de "hasılatçılar" diye nitelendirmesi var ki, anlaşılması ve anlatılması, son derece zor. Kimdir bu hasılatçılar? Daha doğrusu hasılatçılık nasıl yapılıyor? Tahsilatçıları çağrıştırmak için bir kelime oyunu filan mı?! Doğrusu Deniz Baykal'ın dünkü konuşması her açıdan soru ve ünlem işaretleri ile dolu idi. Öncelikle bir noktaya dikkat çekelim: Baykal'ın dünkü konuşmasında, şimdiye kadar hiç görülmemiş ölçüde dini bir muhteva vardı... Bir an için böyle bir konuşmayı, Sayın Baykal'ın yerine Sayın Erdoğan'ın yapmış olduğunu düşününüz!.. Yer yerinden oynamaz mıydı? Hani laik Meclis çatısı altında, daha ziyade bir cami vaazında duyulabilecek ve fıkıh ilminin bazı konularına epeyce detaylı şekilde girme iddiası taşıyan böyle bir konuşmayı, Baykal değil de Erdoğan yapmış olsaydı, laiklik ilkesi kesin bir biçimde tehlike altına sokulmuş gibi bir hava pompalanacaktı. Aslında Baykal'ın bu konuları konuşmasını yadırgıyor değiliz. Tam tersine belki de bu kontekste konuşmalar yapması, bazen yararlı da olabilir. Lakin kendi partisi içindeki bazı fanatiklerin bu tür konuşmalara nasıl bir tepki göstereceği de önemlidir. Zira belli olmaz, bazıları kendisinden bile şüphelenmeye başlayabilir... CHP'ye üye olup olmadığını bilmiyoruz ama; mesela Prof. Celal Şengör, dün Baykal'ı grup toplantısında dinleseydi, nasıl bir reaksiyon gösterirdi?! CHP Liderinin bu meselelere dini açıdan da bakması yararlı olabilir ancak, bir şartla: Konuları birbirine karıştırmamak ve her meseleyle ilgili doğru bilgi vermek... Başbakan'ın da daha önce ifade ettiği üzere; Sayın Baykal bu konuları Diyanet İşleri Başkanlığına bıraksa en doğrusunu yapmış olur... Aksi halde, dün yaptığı gibi itikadi ve ameli meseleleri birbirine karıştırır ve dini bilgisi yeterli olmayan bazı partililerinin de zihnini bulandırabilir. Yani şu ana kadar baş örtüsünü takan veya savunan hiç kimse, baş örtüsü takmayı; "Kelime-i şehadet"in yerine geçirmek gibi bir yanlışa tevessül etmemiştir. Bir süreden beri CHP Lideri bu yönde bir söylemi ısrarla seslendiriyor. Fakat bu doğru değil. Diğer bir husus da "mezheplere göre örtünme" ifadesidir. Burada da söylenenlerin gerçekle alakası yoktur. Yani hiç kimse çıkıp ben Hanefilere veya Şafiilere veya Malikilere veya Hanbelilere göre baş örtüsü takacağım diye kat'iyyen bir söz söylemiş değildir. Söylemesi de söz konusu değildir. Bu arada Baykal'ın İran veya Suudi Arabistan kaynaklı gösterdiği "ithal üniforma" kavramı da herhangi bir temele dayanmamaktadır. Özetlersek; Sayın Baykal laikliği savunacağım diye, derinlemesine bilgi sahibi olmadığı dini alana girmekle doğru bir şey yapmıyor! Bizimkisi yalnızca iyi niyetli bir hatırlatma. Kulak verip vermemek, kendisinin bileceği bir durum.