Hasan Cemal (Milliyet 5 Haziran), 'endişesini' şöyle dillendiriyor: "Tayip Erdoğan maşallah, Zaloğlu Rüstem gibi! Elinde koca bir pala, ya Allah, bismillah deyu, durmadan her yana sallıyor kelle almak için... İyi ki son haftalarda denizlerdeydim. Yoksa arada benim kelle de kazaya gidebilirdi..." Doğrusu böylesine endişe ve evhamlara, fazla diyecek bir şey de yok yani!.. Başbakan'ın, başkanlık sistemini tartıştırmasının altından ille de bir buzağı aramak, Hasan Cemal gibi tecrübeli bir gazeteci için yadırgatıcı bir durum. Şöyle diyor: "Varsa yoksa başkanlık sistemine ya da 'başkan babalığa' hesaplar öyle mi? Sayın Başbakan, kim bilir belki de aslınıza dönüyorsunuz veya genlerde zaten mevcut milliyetçilik ve muhafazakârlık, demokrasi ve özgürlük düşüncesini arka plana itiyor..." Her halde literatüre yeni görüşler kazandırıyor kıdemli meslektaşımız... Hasan Cemal, sanki milliyetçilik ve muhafazakârlığı, demokrasiyle bir arada düşünmeyi imkânsız görüyor. Eh ne diyelim, evhamları olunca!.. Akademik platformdaki liberal eğilimin temsilcilerinden, Prof. İhsan Dağı (Zaman); ülkede post-Kemalist otoriterliğin derinleştiğine dair endişelerin arttığını ve bunun temelsiz olmadığını söyleyerek, Uludere faciasının ardından; kimi muhafazakâr ve dindar aktivistlerin reaksiyonlarından yola çıkarak, otoriterleşme eğilimini kanıtlamaya çalışıyor. İhsan Dağı bir süreden beri, geçmişteki düşüncelerinden çok farklı olarak; belirgin şekilde, hükümet ve Başbakan'ın eylem ve söylemlerine kuşkuyla yaklaşıyor, keskin eleştiriler yöneltiyor... Ama esas sivri tepki, dün, yazdıklarının bir kısmını bire bir aktardığımız Şahin Alpay'dan. Alpay'ın analizleri, (Başbakan meğer neler diyormuş da haberimiz yokmuş...) dedirtecek cinsten! Hani insan şöyle düşünecek oluyor. Acaba farklı ülkelerde mi yaşıyoruz? Bakınız, "Devlet benim... Beni eleştiren de Türkiye'nin düşmanıdır..." gibisinden çıkarsamalar, hakikaten zihin kalıplarını zorluyor. Alpay gibi kimi liberal veya sosyal demokratların, artık "evham" diye tanımlanacak raddede tedirgin olması, siyasi gerçeklerle ne ölçüde örtüşüyor acaba? Başbakan kürtaj ve sezaryenle ilgili görüş açıklayamaz mı? Veya Erdoğan görüş açıkladığı her alanla ilgili (ister kürtaj, ister tiyatro, ister futbol...) her şeyi, en iyi ben bilirim mi, diyor? Böyle bir şey olabilir mi? O halde bahse konu liberaller, neden pireyi deve yapacak kadar meseleleri abartıyor? Bu durumu yalnızca samimi bir endişe olarak mı algılamalı? Yoksa doğrudan veya dolaylı olarak, bir muhalif siyasi tavır geliştirmenin yansımaları olarak mı görmeli? Görünüşte kendilerini siyaset üstü bir konuma yerleştiren isimler, geçmişte ve halihazırdaki ideolojik-politik aidiyetlerinin yüklediği 'doğal' bir misyonu, bu şekilde ifa ediyor olmasınlar!.. Eğer böyle ise, bunu daha dürüstçe yapmaları gerekmez mi? Sonuçta bir soru soruyor Sayın Alpay; "Peki bu gidiş AKP'yi nereye götürür?.." Cevabını da şöyle veriyor: "Bence Erdoğan eleştirilerden ders alıp kendisine ve çevresine çekidüzen vermezse, bu gidiş AKP'yi er veya geç iktidardan düşürür, Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesi dahi tehlikeye girer..." Bakalım tahmini tutacak mı?