Futbol, bu köşede çok nadir ele alınan bir konudur. Futbola bakışımız, sadece "ayak topu" ve spor açısından değil; bunun ötesinde ulusal ve uluslar arası ölçekte siyasi, ekonomik ve kültürel yönden büyük bir güç, etkinlik, propaganda ve tanıtım aracı olması yönündendir. Futbol dünyada trilyon dolarlık ekonomik pazarları oluştururken, bu ekonomik gücün siyasi ve kültürel yansımaları da, uluslar arası ilişkilerde zaman zaman çok belirleyici rol oynayabiliyor... Çok basit bir örnek verecek olursak; Brezilya gibi, sürekli ekonomik krizler ve sosyal patlamalar yaşayan bir ülke, dünya futbol pazarına sürdüğü yüzlerce ünlü futbolcu ve dünya şampiyonalarında elde ettiği büyük başarılarla, çok daha farklı ve popüler bir imaj edinebiliyor. Halen FİFA başkanlığını elinde tutan küçücük (ama çok zengin) İsviçre'nin; Türkiye karşısında, ne gibi manivelaları kullanarak, milli takımımıza altı maç seyircisiz oynama cezasını verdirebildiğini gördük!.. Sembolik açıdan da futbolun değişik yansımaları vardır. Daha birkaç gün önce, Avusturya'nın başkenti Viyana'da, bir düzine ülkenin başbakan ve devlet başkanları, Romanya'daki kimsesiz çocuklar yararına futbol maçı oynadılar. Bu maçta Başbakan Tayip Erdoğan'ın da yer alması, hem ülke içinde hem de dışarıda geniş yankılar yaptı. Şimdiye kadar hep şişman, yaşlı, hastalıklı veya sportif faaliyetlere iştiraki olmayan siyasi liderlere alışmış olan Türkiye, ilk defa böyle bir etkinlikte de yer alabildi... Başka örneklerle konuyu uzatmak mümkün. Ama isterseniz biz yine Türkiye'ye dönelim: Ülkemizde birinci ligin adı "süper lig" (Turkcell kısmı işin reklam boyutudur.) oldu ama, oynanan futbolun öyle pek de süper kalitede olmadığı açıkça ortadadır. Bunun göstergesi ve belgesi, dış müsabakalarda Türk futbol takımlarının aldığı derecelerdir!.. Keza Türk Milli Takımı, peş peşe hem Dünya Şampiyonası, hem de Avrupa Şampiyonası finallerine katılma hakkını kaybederek, büyük bir düşüş yaşamıştır. Böyle olunca, her klasmanda yaşanan şampiyonluklar ve alınan kupalar, sadece ülke sınırları içinde bir anlam ifade ediyor. Bu durumda, Türkiye'de hem süper ligin hem de diğer kategorilerdeki liglerin daha ciddi şekilde masaya yatırılması gereği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Önceki gün sona eren Turkcell Süper Ligde, daha sezonun başında sıkıntılar yaşanmıştı. Bu sıkıntı sezon sonuna kadar da devam etti. Hakem hatalarında, adeta patlama derecesinde artışlar görüldü. Futbol federasyonu, Merkez Hakem Kurulu büyük sarsıntılar yaşadı. Yapılan yeni seçimler tereddütleri ve tartışmaları ne yazık ki, sona erdiremedi. Bazı maçlarda skandal boyutlarda olaylar yaşandı. Ama bu skandalların ne idari, ne yargısal gereği yeterince yapılamadı... Aylardır gazete ve televizyonların spor servislerinde konuşulan ve federasyon seçimlerinde, bugünkü yönetimin safında yer almayan kulüpleri cezalandırma girişimleri ve sonuçları, daha uzun müddet gündemde kalacaktır. Ama sadece gündemde kalacaktır. Çünkü gazetelerin spor sayfalarında ve televizyonlardaki programlarda, hep sade suya tirit şeyler tartışılıyor. Saatlerce bir maçta atılan gol veya bir futbolcunun o günkü performansı üzerinde, geyik muhabbeti yapılıyor ama; futbolun bütün olarak ihtiyacı olan seviye ve kalite konusunda, kimse pek fazla konuşmak istemiyor. Üç tane büyük kulübe aidiyet hisseden kalemler, ince ayar yapma gayretinde... Ama bakınız Türkiye'nin üçüncü büyük kenti İzmir, uzun zamandır birinci ligde temsil edilmiyor. Eskişehir ve Adana da öyle... Malatyaspor ( Bir Malatyalı ve tabii Malatyspor taraftarı olarak hissiyatımı ayrıca belirtmeye gerek yok!.. Niçin düştüğü veya nasıl düşürüldüğü konusu, umarım spor yazarlarınca vuzuha kavuşturulur. Malatyaspor geçmişte de ayak oyunları ile düşürtülmüştü. Ama o oyuna alet olan takımın bugün esamisi okunmuyor... Yani hayat sadece bugün değil, bu işin yarını da var!) Diyarbakırspor'un düşüşü ile Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin temsilcisi olarak sadece Gaziantepspor kalmıştır... Yani birinci ligde oynayan takımların dağılımında büyük bir dengesizlik var. Bu dengesizliğin de yaşanan kalitesizlikte büyük payı olduğunu ifade etmeye gerek var mıdır? Şöyle ya da böyle, bu sezon sona erdi. Ama besbelli bu sezon çok kötü geçti. Ne futbolcu ne de seyirci açısından, arzu edilen futbol zevki ve kalitesi maalesef gerçekleşmedi. Futbolun kalitesizleşmesi, seyir kalitesini de düşürüyor! Şampiyon takımın belli olmasından sonra yaşanan kavgalara bakar mısınız... Antalya'da beş yaralı, Afyonkarahisar'da iki yaralı. Manisa'da kalp krizinden bir ölü. Ordu'da üç yaralı, Giresun'da beş yaralı, Çorlu'da beş yaralı vs. Bunlar sadece basına yansıyanlar... Böyle bir ortamda futbol kalitesi ve seyir zevkinden bahsedilebilir mi?