Sevgili Okuyucular, bu köşede nadir de olsa, çeşitli vesilelerle ana teması spor olan yazılar yazılıyor. Ama bu yazıların hiçbir zaman, spor basınımızın gündemini neredeyse yüzde 99.99 oranında dolduran futbolla sınırlı olmadığını biliyorsunuz. Daha doğrusu, spor konusunda iddiamız ve uzmanlığımız bulunmamakla birlikte, geçmişte amatör seviyede bazı spor dallarında naçizane faaliyet göstermiş bir kişi olarak; sporun sadece futbol demek olmadığını, ama Türkiye'deki yanlış yayın politikaları sebebiyle işin bu noktaya gelmesinden duyduğumuz rahatsızlığı izhar ediyoruz. Evet... spor kesinlikle sadece futbol (Türkçe ismiyle ayak topu!) değildir. Fakat ne yazık ki, sporun anası olarak kabul edilen atletizm, "ata sporu" dediğimiz güreş, yüzme, binicilik, atıcılık, jimnastik, "uzak doğu sporları" ismiyle de anılan savunma sporları ve topla yapılan diğer sporlar; yani voleybol, hentbol, basketbol vs. uzun zamandan beri futbolun tahakkümü altında eziliyor!.. Doğrudur, futbol halihazırda dünyada en fazla popüler olan (Amerika Birleşik Devletleri hariç! Çünkü orada "Amerikan Futbolu" denilen; ancak normal spor kıyafetiyle oynanan rugby'nin hemen hemen aynısı olmakla birlikte, başa takılan kask ve vücudun hassas kısımlarını koruyan yastık takviyeli eşofmanla yapılan, normalde top elle taşındığı halde "football" yani, tuhaf kaçtığı halde "ayak topu" denilen spor dalı hâlâ daha birinci sırada...) spor branşıdır. Günümüzde futbol bir spor dalı olmanın çok ötesinde, devasa kelimesinin bile tam ifade edemediği bir ekonomik pazar, bütün dünya gençliğini etkisi altına alan müthiş bir moda, bir acayip kültür ve tabii evrensel çapta çok mühim siyaset ve tanıtım aracıdır. Bunların hepsi doğru. Bu doğruları teferruatlı olarak anlatabilmek için belki ciltlerle kitap yazmak lazım. Ama bugün üzerinde durmak istediğim husus işin Türkiye boyutudur... Türkiye'de önceki gün başlayan ve kısa bir ara ile birlikte tam 34 hafta sürecek olan futbol ligleri, artık hemen her birimizi isteyerek veya istemeyerek neredeyse her gün meşgul edecek! Gazete sayfalarının en az üçte birini tutacak genişlikte, radyo ve televizyonların haber bültenlerinde ve özellikle hafta sonları ile hafta başlarında esnafın önemli bir meşgalesi, kahve sohbetlerinin hiç değişmeyen esas konusu olarak futbol konuşacağız! İstesek de istemesek de, hoşumuza gitse de gitmese de; hepimiz düzenin bir parçası olarak bu meşgalede bir rol üstleneceğiz. İş hayatımız, sosyal hayatımız ve varsa kültürel hayatımız bu süreçte köklü şekilde futboldan etkilenecek... Mesela neredeyse aynı uzunlukta olan eğitim-öğretim takvimi boyunca, acaba basın-yayın araçları söz konusu meseleye; yani okullarımız, öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz ile ilgili olarak ne kadar yayın yapar? Yapılan yayınların payı, spor faaliyetlerine ayrılan paya ne kadar yaklaşabilir? Soruyu şöyle de sorabiliriz; Milli ve milletlerarası seviyede başarısı ne olursa olsun, hangi öğrencimiz hangi futbolcu, hangi öğretmenimiz hangi teknik direktör ve hangi okul müdürümüz hangi kulüp başkanı kadar gündemi meşgul edebilir?! Bu soruları sorarken, sakın spora karşı olduğumuz gibi yanlış bir mana çıkarılmasın. Bilakis, yukarıda da belirttiğimiz gibi, spora kendi halinde meraklı ve geçmişte amatör olarak spor yapmış birisi olarak meseleye duyduğumuz ilgiyi de ortaya koymaya çalışıyoruz. Hedefimiz karınca kararınca katkıda bulunmak ve yapılan yanlışlara dikkat çekmek... Geçmişte de birkaç defa yazdığımız gibi, "futbol yazarı" olmaz! "Kulüp yazarı" da olmaz! Peki ne olur? Dünyadaki benzerlerine baktığımız zaman bunu görürüz; "spor yazarı" olur ve spor yazarları içinde de futbol, basketbol, atletizm, güreş, boks, yüzme vs. konularında uzmanlaşmış yazarlar olur. Peki Türkiye'de durum böyle midir? Maalesef! Eğer böyle olsaydı, zaten bu yazı bu tarzda yazılmazdı! Netice olarak ülkemizde, spor konusunda futbol lehinde çok büyük dengesizlikler vardır. Futbolun derin ve geniş etkilemeleri sebebiyle spor kulüpleri, diğer branşlarda istenilen seviyede asla faaliyet gösteremiyor. Bu bir. İkincisi futbolda da ülke şartlarında çok büyük dengesizlikler ve haksızlıklar yaşanıyor!.. Aynı eforu sarfeden, aynı ölçüde ter döken futbolcuların aldığı ücretlerden tutun da, kulüplerin kazançlarına, kulüp yöneticilerinin avantajlarına ve kulüplerin geleceğini doğrudan ilgilendiren hakem kararlarına kadar bütün bu dengesizlikler dehşetli biçimde karşımızda duruyor. Gün geçtikçe bu dengesizliklerin düzelmesi gerekirken, ne yazık ki tam tersine gelişmeler oluyor. Neyse... Biz yine de bu sezonda dürüstlük, centilmenlik, kalite ve hem milli hem de milletlerarası seviyede başarılar dileyerek yazıyı noktalayalım!..