Çok önceden planlanan oyun, bölüm bölüm sahneye konuyor. Afganistan, Irak, Lübnan ve Suriye ve .... Lübnan Orta Doğu'daki en tipik ülkedir. Bütün bölgenin nüfus unsurlarının her birini içinde barındıran, din ve mezhep çatışmalarının en fazla baş gösterdiği bir yer. 1975-1990 arası, yani tam onbeş yıl boyunca korkunç bir iç savaşa sahne oldu. Onbinlerce insan öldü. Ülkede adeta taş üstünde taş kalmadı. Son onbeş yıl ise, tekrar memleketin onarılması gayretleri ile geçti. Bu alanda önemli bir başarı sağlandığı da ortada. Ancak şimdi bu talihsiz ülke üzerinde yine kara bulutlar uçuyor! Lübnan'ı karıştırmak isteyen güçler, ülkedeki siyasi, dini ve etnik kırılganlıktan dolayı; bu işi kolaylıkla yapabiliyor... İşte sevilen bir siyasi lider olan eski başbakan Refik Hariri'nin çok profesyonel bir suikastla öldürülmesi fitili ateşledi bile. Sokağa dökülen insanların giderek büyüyen protestolarına dayanamayan hükümet, istifa etmek zorunda kaldı. Ancak bu istifa hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü Lübnan üzerine oynayanlar çok daha fazlasını istiyor. Görünürde bu olaylar, Lübnan'da asker bulunduran ve siyasi yönetim üzerinde nüfuzu bulunan Suriye'ye karşı cereyan ediyor. Acaba yalnız bu mu? ABD ve Fransa, bir süre önce BM'den 1159 sayılı kararı çıkartarak, iç savaşın sona erdirilmesi için Arap Birliği'nin de kararıyla Lübnan'a gönderilmiş olan Suriye askerlerinin geri çıkarılması için yeni bir süreç başlattı. Ancak Suriye bu kararı uygulamakta istekli görünmeyince, şimdi iş başka mecralara dökülmüş görünüyor. İsrail, geçmişte 22 yıl boyunca Lübnan'ın güneyini işgal altında tuttu. Bu dönemde Litani nehrinden hukuk dışı yollarla su çekmek dahil, Lübnan'ın birçok kaynağını kullanmaktan çekinmedi. Halen de Şiba çiftliklerini işgal altında tutuyor. Ama aynı İsrail şimdi Suriye'yi Lübnan'da işgalcilikle suçluyor. Üstelik yine kendisi 38 yıldan beri Suriye'nin topraklarının binde yedisini işgal altında tuttuğu halde... Ama diyeceksiniz ki dünyanın düzeni böyle. ABD'nin ordusunun üçte biri, halen yabancı ülkelerde. Kimi yerlerde üs anlaşmaları çerçevesinde, kimi yerlerde ise işgalci güç olarak!.. Kimse ona çekil filan diyebiliyor mu? Bırakın onu, üs vermek istemeyen ülkeler bile hedef tahtasına konuyor! Aynı şekilde Afrika sömürgelerinde bol bol asker bulunduran Fransa, ABD ile koro halinde Suriye'ye yükleniyor. Suriye Lübnan'dan çekilmek zorunda... Ancak bu çekilme yetmeyecek. Suriye ne yapsa, herhalde Amerika'ya yaranamayacak. Ne zamana kadar? İsrail'in istediği tavizleri verene kadar. Demokrasi, özgürlük vs. bunlar hikaye. Bunları ciddiye almak insan zekasıyla alay etmek olur. ABD'ye üs veren Özbekistan Yönetimi, daha doğrusu tek adam durumundaki Kerimov, sırtını süper güce dayayıp, bütün muhalefeti sürgünle, idamla, hapisle vs. sindirirken kimse demokrasiyi hatırlamıyor nedense. Böyle örnekler o kadar çok ki! Ama sonuç değişmiyor. Güç sahibi olanlar kararı kendilerine göre verdiklerinden, zayıf olanlara da katlanmak veya bedel ödemek düşüyor. Beşar Esad'ın son basın toplantısındaki beyanları, bu çaresizliğin açıkça itirafı niteliğinde idi. Esad da biliyor ki, kurt kuzuyu yemeyi bir kere aklına koymuş! Kuzunun suyu bulandırması veya bulandırmaması fark etmez. Daha önce yazdık; Suriye Lübnan'da kendisini köşeye sıkıştıracak bir eyleme niye girişsin? İşte sonuç ortada. Hariri suikastının üzerinden iki hafta bile geçmeden, Suriye yandaşı olduğu söylenen hükümet çekilmekten başka yol bulamadı. Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor: O sokaklarda özgürlük sloganı atan insanlar, sadece Hariri sevgisi veya onun intikamını alma duygusu ile mi bu denli ajite olmuş vaziyette? Başka ne gibi tahrik ve organizasyonlar devreye girdi acaba? Geri kalmış ülkelerde geçmişte çok denenip netice de alınan bir yöntem vardır; karışıklık dönemlerinin öncesinde birden bire halkın elinde bol miktarda yabancı ülke paraları dolaşır!.. İnsan düşünmeden edemiyor; acaba Lübnan'da da böyle bir şey oldu mu? Aksi halde bunca senedir Lübnan'da bulunan Suriye askerlerine ses çıkarmayan halk, nasıl oldu da birden bire galeyana geldi? Bunlar basit mantık soruları. İnanırsınız veya inanmazsınız... Ama olayları gerçek boyutlarıyla görmek ve anlamak isteyenler, sadece kendisine gösterilenlerle veya anlatılanlarla yetinemezler. Bunun için de işin perde gerisini anlamaya yönelik sorular sormak gerekir. Eğer bazı cenahlardan pompalanan malumatla yetinirseniz, Lübnan'a ve genel olarak Orta Doğu'ya metazori yöntemle demokrasi gelebileceğine inanmak gibi bir saflığa düşebilirsiniz!