Lübnan'daki tehlikeli durumu ifade etmek için, herhalde bundan daha net bir deyim bulamayız... Saatli bombanın patlamaması için, âdeta saatlere bağlı bir zaman yarışı var. Zira mümkün olan en kısa zamanda, bu ülkede her kesimin benimseyebileceği bir milli mutabakat hükümeti kurulamazsa, gelişmelerin nereye kadar varabileceği kestirilemiyor. İşte bu yüzdendir ki, Hizbullah ve Maruni bakanların hükümetten çekildiği dakikadan bu yana; Ankara, Şam, Tahran, Cidde, Doha ve bunlara ilaveten Paris ve Washington'da hummalı bir faaliyet aralıksız sürüyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, dün Şam'da Suriye ve Katar yetkilileri ile bir araya geldiler. Şam zirvesine kadar hem Erdoğan hem Davutoğlu, kesintisiz bir telefon diplomasisi yürüttü... Bütün gayretler Lübnan'da yeni bir iç çatışmayı tetikleyecek kıvılcımın çakmasına meydan vermemek. Şayet bu başarılabilirse, Lübnan ile birlikte bütün Orta Doğu yeni bir karışıklıktan korunmuş olacak. 1975-1990 yılları arasında devam eden iç savaşta, Lübnan'da yaklaşık iki yüz elli bin sivil hayatını kaybetmişti. Türkiye'de bu savaş yıllar boyu, "Sağcı Hristiyanlarla solcu Müslümanlar arasındaki çatışma" olarak takdim edildi. Bu savaşın yaraları daha yeni yeni sarılmaya çalışılırken, 14 mart 2005 yılında dönemin başbakanı Refik Hariri, korkunç bir suikastla öldürüldü. Bu hadisenin ardından Lübnan'da siyasi ve askerî dengeler yeniden altüst oldu. Suikastlar birbirini izledi. Kirli oyun fena halde başarılı olmuştu! ABD ve Fransa'nın forse etmesiyle, BM Güvenlik Konseyi derhal Suriye aleyhine kararlar aldı ve bu ülkedeki Barış Gücü askerlerini çekmeye zorladı. Ayrıca suikastı soruşturma komisyonu kurulmasını onayladı. Komisyon doğrudan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı suç faili olarak gösterdi. Ancak komisyonda görevli olan Alman Savcı Mehlis'in Mossad işbirlikçisi olduğu ortaya çıkınca, görevden çekilmek zorunda kaldı. BM özel mahkemesi, bu defa suçlayıcı parmağını Hizbullah Örgütü'nün üst düzey yöneticilerine çevirdi. Daha önce Suriye'yi suçladığı için pişman olduğunu açıklayan oğul Hariri, baskıların etkisiyle olacak ki, mahkeme sonucunun bir an evvel açıklanması çağrısında bulundu. Hizbullah Partisi de, bunun üzerine hükümetten çekiliverdi. Zaten uzun zamandan beri çekilme tehdidinde bulunuyordu... Lübnan siyaseti o kadar paramparça ki, ne Müslümanlar ne de Hristiyanlar arasında birlik-beraberlik var! Ayrıca bütün küresel ve bölgesel güçler, bu ülkede gizli açık her türlü operasyonu deniyor. Fransa Lübnan'ı hâlâ sömürgesi gibi görüyor. Özellikle İsrail'in 18 yıllık Güney Lübnan işgaline son verdiren Hizbullah, ABD ve İsrail'in en öncelikli hedefi... 2006 yılındaki savaşta, İsrail ABD'nin bütün gizli-açık desteğine rağmen, Hizbullah ile başa çıkamadı. Politik olarak Hizbullah İran'a yakın ve oradan ciddi yardım görüyor. Diğer Şii kanat olan Emel Partisi Suriye ile çok yakın ilişki içinde. Sünni kesim üzerinde de Suudi Arabistan ve Katar'ın etkisi var... Ülke yönetimi zaten ta baştan bölük pörçük. Anayasal kurguya göre, Cumhurbaşkanı Hristiyan. Meclis Başkanı Şii Müslüman. Başbakan Sünni Müslüman. Genelkurmay Başkanı keza Hristiyan... Bir de siyasi denklemde kilit haline gelen diğer gruplar var. İlerici Sosyalist Partisi Lideri Dürzi Velid Canbolat gibi... Bakalım Orta Doğu'nun özeti mozaik ülkede kriz çözülebilecek mi?