"Mahalle baskısı", "Mahalle ağzı", "Mahalle...."

A -
A +

Şaşırmanıza hiç gerek yok. Eşyanın tabiatı gereği, "Türk Aydını"nın (dikkat buyurunuz "münevver" demiyorum...) bir kısmı; yeni anayasa tartışmalarını, başörtüsü (onlar türban diyorlar) polemiğine indirgemek ve böylece çalışmaları bir "nakıs teşebbüse" dönüştürmek için var gücü ile çalışıyor!.. Malum zihniyet, daha önce de, Yeni Ceza Kanunu tartışmalarını; kocasını aldatan bir kadına karşı açılan davadan yola çıkarak, "zina suç olmaktan çıkarılmalıdır" kampanyasına dönüştürdüğü için; en temel hukuki düzenlemelerden biri olan mezkur kanunun toplum tarafından yeterince anlaşılması önlenmişti. Şimdi ise durum daha çetrefilli. Hem Anayasa üzerindeki tartışmalar bir kısır döngüye sokulmaya çalışılıyor; hem de değişiklikle ilgili süreç tıkanmaya zorlanıyor. Şu anlayışa bakar mısınız: Rektörler Komitesi (Ki, bu ad altında bir komitenin ne anayasada, ne de yasalarda yeri var...) toplanıyor ve yeni anayasa ile ilgili çalışmaların "bir an evvel" durdurulması yönünde açıklama yapıyor! Bu durumda Başbakan (bana göre son derece haklı olarak); "Herkes yerini bilecek..." diye tepki verince de; Rektörler Komitesi adına,YÖK Başkanı diyor ki, "Herkes gibi biz de görüşlerimizi açıklarız. Bu iş bizi ilgilendirir..." "Çalışmalar bir an evvel durdurulsun, yoksa gerginlik çıkar yolundaki "Komite açıklaması" acaba görüş bildirmek midir, yoksa ültimatom vermeye yeltenmek midir?! Madem bu iş kendilerini ilgilendiriyor; o zaman YÖK Genel Kurulu veya Üniversitelerarası Kurul, toplansın; adamakıllı ve kurumsal nitelikte bir "bilimsel" alternatif görüş ortaya koysun... Öyle "çalışmalar durdurulsun" diyerek, topu taca atma kolaylığına ve kurnazlığına başvurmak, koskoca profesörlere yakışıyor mu? Tartışmanın başlangıcı bu köşenin izin günlerine rastladığı için ancak bugün değinebiliyorum. Ama bundan sonra Anayasa konusuna çok sık girmek zorunda kalacağız. O sebeple sizlerden sabır rica edeceğim... Bu mesele çok mühim ve Türkiye için bir dönüm noktası olacaktır. Bazıları işi gürültüye getirmek istiyor. Bunun göstergesi de malum kesimin "mahalle ağzı" ile tartışmaya girmesidir. "Bilimsel ahlak", ilkelilik vs. hak getire. Anlı şanlı bilinen isimler, dün ak dediklerine bugün rahatlıkla kara diyebiliyorlar. Yahut eski söylediklerini hiç hatırlamıyorlar bile... Bu durum kendilerine hatırlatılınca da hafiften kıvırmaya başlıyorlar! Bakınız TÜSİAD'ın 1992'de hazırlattığı Anayasa taslağında imzası olan Prof. Teziç ne diyor: (Taha Akyol'un köşesinden nakildir.) "TÜSİAD için hazırladığımız metin bir anayasa taslağı değildi. Bazı madde önerileri olmakla birlikte akademik nitelikte bir değerlendirme idi. Oradaki görüşlerimizi koruyorum." Söz konusu çalışmada, 367 meselesinde Teziç'e eşlik eden YÖK üyesi Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu ve televizyon kanallarının değişmez konuğu olan Prof. Süheyl Batum'un da imzası var... Hükümetin ihmal etmemesi gereken en önemli işlerden biri de; 1992'de TÜSİAD'ın, 2001 yılında Barolar Birliği'nin ve 1991'de SHP'nin (Sosyaldemokrat Halkçı Parti) hazırladığı ve Deniz Baykal'ın da katkısının bulunduğu taslakları kamuoyuna yeterince duyurmak ve bütün taslakların birbiri ile mukayeseli şekilde analiz edilmesini sağlamak olmalıdır. Böylece başörtüsünü "simge" yaparak, gerçek manada sivil ve demokratik bir anayasanın hayata geçirilmesine mani olmaya çalışan dar bir zümrenin işi gürültüye getirmesine fırsat verilmemelidir. Anayasa konusunda söylenebilecek çok şey var. Ama hepsinden önce, etiket ve makamlarını kullanarak toplumu tereddüt ve endişeye sevk eden; hatta kendi emelleri doğrultusunda terörize etmekten çekinmeyen bir kısım "aydınların" çelişkilerini ve ikiyüzlülüklerini epeyce irdelemek gerekiyor... Mahallenin namusunu kurtarabilmek için, "Mahalle Baskısı"nın gerçekten ne olduğunu kavramak gerekiyor. Bu konuya devam edeceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.