Mecburi bir futbol yazısı!..

A -
A +

Günlerdir televizyon ekranlarında, şu cümle tekrarlanıyor: "Bir ay boyunca futbolla yatıp kalkacağız..." Eh, bir ay boyunca mecburen herkesi meşgul edecek bir olay hakkında; bir yazı yazmak da, bizim için biraz mecburi oldu! Almanya'da önceki akşam başlayan dünya kupası müsabakaları; sadece her dört yılda bir tekrarlanan dev bir spor organizasyonu değil elbet... Aynı zamanda küresel ölçekte bir tanıtım; bir büyük turizm olayı, değişik kültürlerin birbirine karıştığı ve bir anlamda yarıştığı bir karnaval; yüz milyonlarca dolarlık sofistike bir ekonomik pazar ve tabii değişik bir siyaset arenası... Amerika ve Japonya'nın ardından dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan; ancak son yıllarda büyük sıkıntılarla yüz yüze bulunan Almanya, dünya kupasına ev sahipliği yapmanın avantajlarından en iyi şekilde yararlanmak için var gücü ile çalışıyor. Almanya hem geçmişteki bazı olumsuzlukların (Mesela 1972 Münih Olimpiyatlarında Filistinli gerillaların İsrail sporcularına yönelik saldırısı...) izlerini silmek, hem de günümüzdeki pozisyonunu güçlendirmek adına her fırsatı değerlendirecektir. Zira Almanya, daima "Büyük Devlet" politikası izleyen/izlemeye çalışan bir ülkedir. Futbol yazısı başlığını attığımız bu satırları, daha çok siyasete tahsis etmemek için; şunu ifade ederek işin spor boyutuna dönelim: Almanya, Avrupa Birliği'nin tartışmasız lideri olmak istemekte; "AB'nin geleceği Almanya'dır..." fikrini zihinlere yerleştirmek hedefindedir... Dikkat edilirse, son zamanlarda İran ile sürdürülen müzakerelerde; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ile birlikte, sadece Almanya yer almaktadır. Bu da geleceğe dönük AB vizyonunu ve Almanya'nın pozisyonunu açıkça ortaya koymaktadır. İşte böyle bir zamanda, dünya kupasına ev sahipliği yapmanın sayılamayacak kadar avantajları (Dikkatli olunmadığı takdirde, bunların kolayca dezavantaja dönüşeceğini de unutmamak gerekir...) söz konusudur. Tekrar futbola dönecek olursak; Almanya bugüne kadar tam üç defa dünya kupasını kazanmış. 1998 kupasına ev sahipliği yapan Fransa da öyle... 2002'de Almanya Brezilya'ya finalde yenilerek ikinci oldu. Brezilya beş defa dünya kupasını kazanmış olmakla, önemli ve erişilmesi zor bir rekora sahip. Bu defa da şampiyonluğun en büyük adaylarından biri. Almanya açılış maçında, kendisine nazaran hayli zayıf bir rakip olan Kosta Rika'yı 4-2 gibi, net bir skorla yenerek; sükseli bir başlangıç yaptı. Bakalım bundan sonraki maçlarda nasıl bir performans sergileyecek... Ama Fransa'nın 1998'de yaptığı gibi, ev sahibi olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanacağını ve 2002'nin bir anlamda rövanşını almak için bütün gücünü ortaya koyacağını söylemek yanlış olmayacak!.. Türkiye yönünden bu dünya kupası, maalesef büyük kayıp olmuştur. 2002 yılında dünya üçüncüsü olarak, büyük başarı kazanan milli takımımız ne yazık ki benzer bir başarıyı 2006 elemeleri için gösteremedi! Oysa eğer Almanya'ya gitmeyi başarmış olsaydı, bu ülkedeki ve diğer Avrupa devletlerindeki milyonlarca vatandaşımızın vereceği büyük destekle, şampiyonanın en fazla konuşulan ekibi olacaktı... Âdeta ikinci ev sahibi takım konumunda olacaktı. Böyle bir durumu neredeyse Almanlar da bizim kadar istiyordu! Çünkü Türkiye'nin katılmasıyla bu şampiyona ayrı bir renklilik kazanacaktı... Almanya işte bu renklilik için Türkiye'nin elemeleri geçip 32 takım arasında yer almasını istiyordu. Ama olmadı!.. 2004 Avrupa Şampiyonası yolunda; son anda Letonya'ya kaybeden Türkiye, 2006 Dünya Kupası finallerine de, İsviçre'ye takılarak katılamadı. Zamanında rahat kazanabileceği müsabakalara, yeterince hazırlanamayan veya konsantre olamayan; bu sebeple de hayati önem taşıyan son maçlarda soğukkanlılığını kaybedip, kendisinden çok daha zayıf rakiplere mağlup olan Türkiye, gerçekten büyük fırsatları tepmiş oldu. Bu yüzden, hem Türkiye'deki hem de Avrupa'daki futbol seyircisi vatandaşlarımız; bir ay boyunca müsabakaları buruk bir şekilde izleyecek!.. Herhalde Türk futbol camiası bu durumu ciddi şekilde analiz ederek, gerekli dersleri çıkaracaktır. Televizyonlardaki futbol yorumcuları da, meseleye bu yönden yaklaşırsa, Türk futbolu adına yaralı bir iş yapmış olurlar... Bazı gazeteler, "Kumanda beylerde" şeklinde başlıklar attı. Bu durum evlerde tv. kavgalarına yol açmamalı; her şeye rağmen, futbol bizi tamamen esir almamalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.