Yazının başlığı bir olumsuzluğu yansıtıyor olabilir, ama gerçekçi düşünmekte de yarar var... Keşke "medeniyetler çatışması"nın yerini, medeniyetlerin işbirliği alabilse! İnsanlık tarihine baktığımızda, ne yazık ki bu alanda pek de iç açıcı bir tablo göremiyoruz. Lakin geçmişe takılıp kalmak da tercih edilecek bir yol değildir. Daha iyi, daha huzurlu bir dünya kurabilmek için çaba göstermek lazım. Bu anlamda Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı girişimini önemsemek gerekiyor. İstanbul'da ikincisi toplanan (İlki geçen yıl Ocak ayında ispanya'da yapılmıştı.) Forumun açış konuşmasına, Medeniyetler İttifakı girişiminin eş başkanı sıfatıyla ve ev sahibi olarak; Başbakan Erdoğan, tam da sahip olduğumuz kuşatıcı (dışlayıcı olmayan) ve kucaklayıcı kültür ve medeniyetin özüne uygun bir giriş yaptı. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretlerinin yaptığı çağrıyı aynen tekrarladı: "Gel ne olursan ol yine gel. İster kafir ister Mecusi ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. 100 kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..." Evet yaklaşık sekiz yüz sene evvel yapılmış olan bu yüksek çağrının mana ve ehemmiyetini iyi anlamak lazım. Zira bu alemşumul çağrıyı ne kadar doğru anlayabilirsek, o derece hoşgörüye; barışa ve huzura katkıda bulunabiliriz... Sayın Erdoğan Mevlana'nın diliyle çağrıda bulunurken, gayet rahat ve kendinden emindi. Çünkü, mirasçısı olduğumuz muhteşem Türk -İslam medeniyetinde, bu çağrıya uygun hayat tarzı hüküm sürmüştür. Burada diğer medeniyetlerle aramızda derin farklar var. İslamiyet, başka dine mensup insanlara, hep hoşgörülü davranılmasını sağlamıştır. Mesela Fatih'in İstanbul'u fethettikten sonra, ilk olarak orada yaşayan halkın can-mal emniyetini ve inanç hürriyetini garanti altına alması... Üç gün önce Erdoğan, Anders F. Rasmussen'in NATO genel sekreterliğine itirazını seslendirirken, şöyle diyordu: "Ben Hazreti Musa ve Hazreti İsa'ya (aleyhimesselam) aynen Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselama inandığım gibi inanıyorum. Onlara da aynı saygıyı gösteriyorum. Sizden de peygamberime saygı bekliyorum..." Hatırlanacağı üzere, Peygamber efendimize karşı karikatür yoluyla yapılan büyük saygısızlık karşısında; Danimarka'da, dinlere hakareti suç sayan kanun hükmü bulunduğu halde, Rasmussen bu çirkinliği durduracak ve cezalandıracak herhangi bir adım atmamıştı. Gerekçesi de basın özgürlüğü idi!.. Oysa aynı Rasmussen, Filistin'e yardım için bastırılıp satılan orak-çekiçli tişörtlere karşı aynı toleransı göstermemişti. Tişörtleri satanlar yargılanıp hapis cezası almıştı!.. Medeniyetler İttifakı'nın diğer eş başkanı olan, İspanya Başbakanı Zapatero da: "Birlikte çalışıldığı takdirde, farklı bir 21. yüzyıl yaşama imkanına sahibiz. Bu yüzyıl barış,birlikte yaşama ve hoşgörü yüzyılı olabilir..." dedi. Hiç şüphesiz Zapatero'nun dediklerine değer veriyor ve öyle olmasını da diliyoruz. Ancak, Avrupa kültüründe, hâlâ daha geçmişten gelen ayırımcı ve dışlayıcı bir anlayışın hüküm sürdüğünü de göz önünde tutmak durumundayız. 15. yüzyılda Endülüs'teki Müslümanların nasıl toptan imha edildiğini çok iyi hatırlıyoruz. Aynı şekilde o dönemde Yahudilerin engizisyon politikalarıyla nasıl yurtlarından sürüldüğünü, bunlara Osmanlının nasıl kucak açtığını da biliyoruz!.. Netice: ancak bütün tarafların samimi olması halinde, medeniyetler ittifakı mümkündür.