Medyanın dayanılmaz hâlleri...

A -
A +

Acaba dünyanın gelişmiş ülkelerinde de bizdeki gibi her daim akıldanelik taslayan, daha da öteye her konuda ukalalık yapan bu kadar medya leşkeri var mıdır?!. Kimi değerli meslektaşlarımız her meseleyi bilir, her alanda uzman, üstat... Gazeteci ama, aynı zamanda en iyi ekonomist, hem en iyi hukukçu. Hem en müthiş sosyolog, hem biyolog, hem ürolog, hem mühendis... Hem en büyük siyaset uzmanı, hem din bilgini! Hem spor otoritesi, hem sanatçı, hem tarihçi, hem... hem... hem... Peki böyle bir şey olabilir mi? Bir kimse her şeyi bilebilir mi? Ziya Paşa'nın ünlü beytinden bir mısra ödünç alarak soralım: Bu terâzû bu sıkleti çekebilir mi? Önceki akşam kanalları dolaşırken Habertürk Tv'deki "TEKE TEK" programına takılıverdim. Sebebi de konuk olarak çağrılan Afrika Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Kavas'ın, son derece değer verdiğim görüşlerini dinlemekti. Zira kendisi Afrika konusundaki çalışmaları ile tanınan, bu alanda çok az sayıdaki kıymetli bilim adamlarından birisi. Fakat dinlemek ne mümkün! Programın adı "Teke Tek" ama, Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı; ikisi birden Sayın Kavas'a yüklendikçe yükleniyor. Kimin sunucu, kimin konuk olduğu zaten belli değil de; bu müthiş gazeteci-bilgin, bilgiç ve akıldane arkadaşlar, hiç fırsat vermediler Kavas'a. Bardakçı öyle ukala öyle saçma sapan ahkam kesiyordu ki; değil "araştırmacı-tarihçi" geçinen kimsenin, azıcık usul-adap bilen bir kişinin dahi, tevessül etmeyeceği şeylerdi. Ahmet Hoca büyük bir sabır ve vakarla cevap vermeye çalışıyordu, fakat cümlesini tamamlamasına asla izin vermiyorlardı. Altaylı da Bardakçı'dan hiç geri kalmıyordu. Öyle münasebetsiz araya girişleri, öyle saptırmaları vardı ki, evlere şenlik... Bu kadar tuhaflık bir program için çok çok fazlaydı ama, gel gör ki, bizim memlekette de böyleleri prim yapıyor maalesef. Lakin ben fazla dayanamadım. "Zaplamak"la yetinmedim, televizyonu dibinden kapattım!.. Sabahleyin bu defa başka bir kanalda, başka bir faullü durumla karşılaştım. Altaylı gibi her konunun uzmanı geçinen Ruşen Çakır'ın, Mirgün Cabas'la birlikte sunduğu "Yazı İşleri" programında Mehmet Ali Birand; o meşhur "eeee..."leriyle bol bol es vererek, gündemi yorumluyordu. Şu cümlenin altını çizdim: "Toplum her gün Başbakan'ın yüzünü görmekten yoruldu...." Lafa bak, hizaya gel! Bu arada, bekledim ki, Ruşen Çakır da; "Peki aynı toplum 40 seneden beri Baykal'ın yüzünü görmekten yorulmadı mı?" desin ama, nerde... Demek ki, objektiflik böyle oluyor. Bir de akademisyen yazarlar olgusu var ülkemizde... Bu tür yazarlardan biri olan ve kendi ifadesiyle, "Hem Müslüman, hem solcu; hem muhafazakâr, hem modern ve demokrat" Nuray Mert, son günlerde kimi uçuk fikirleriyle ortalığı epey karıştırdı. Televizyondaki tartışmalarında hırçın üslubu ile zaman zaman işi kavgaya kadar götürebilen Sayın Mert, önce açılım projesinin altının boş olduğunu, böyle hazırlıksız ve eften püften bir projenin asla sonuç vermeyeceğini ileri sürdü... Bir bilim insanı öncelikle verilere dayalı konuşmalı veya yazmalı değil mi? Nuray Hanım, bu projenin altının boş olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyor acaba? Ki, bu kadarıyla da yetinmedi, "Bu gidişle 'Kürt intifadası' olabilir..." gibi, ancak komplo teorileriyle izah edilebilecek şeyler söyledi. Daha da hızını alamayıp, "Bu şekilde ülkeye demokrasi filan gelmez, ancak sivil dikta rejimi gelebilir..." türünden makul sınırları zorlayınca, başka köşelerden çok sert ama haklı eleştiri oklarına hedef oldu. Bunun üzerine Nuray Hanım "Niçin bana bu kadar saldırıyorlar?" diye şikâyet etmeye başladı... İşte size medyamızdan birkaç örnek!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.