Milli Güvenlik Kurulu ve bilgi sızdırma!..

A -
A +

Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının ülke gündeminin en başına oturması dönemini başlatan, 28 Şubat 1997'nin üzerinden tam on yıl geçti. Bu on yılda neler oldu neler... On yıl sonra şu günlerde, yine MGK toplantıları, gündemi ve MGK toplantıları öncesinde bilgi sızdırma tartışmaları var. Önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklamaya bakalım; Cidde'ye giderken yaptığı basın toplantısında aynen şöyle dedi: "MGK toplantısı mahrem bir toplantıdır. Gizlilik esaslı bir toplantıdır. MGK'dan önce veya bugün eğer bir şeyler medyada yayınlanmışsa, ya da medya bunu yayınlamışsa, bu sızdırma hareketini yapan ihanet içindedir, bunu yayınlayan da aynen buna ortaktır. Bu kadar ağır ve açık konuşuyorum." Anayasanın 118. maddesine göre, devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması konusunda hükümete tavsiye niteliğinde görüş bildiren MGK'nın; "Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar"ı Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır. Yine Anayasaya göre, MGK'nın gündemi, Başbakan ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanınca düzenlenir... Böylesine önemli bir kurumun, üstelik ülkenin güvenliği konusunda açık ve yakın tehlike olan bölücü terör konusunda; devletin iç ve dış politikasında da önemli sonuçlara yol açabilecek hususları, nasıl ve ne şekilde görüşeceğinin ayrıntılı olarak medyada yer alması doğru ve olağan bir şey midir acaba? Böyle bir yaklaşım "güvenlik" kavramı ile ne kadar uyumlu olabilir? Bunun üzerinde dikkatle durmak gerekir. Bir diğer önemli nokta da; yakın geçmişte MGK toplantılarının politize edilmesinin ülke siyasetinde yol açtığı bunalımlardır. "28 Şubat Dönemi" diye adlandırılan zaman diliminin yol açtığı sendrom, bu memlekete her yönüyle çok pahalıya mal olmuştur. Bu açıdan bakınca Başbakan'ın gösterdiği hassasiyet ve tepkiye hak vermemek mümkün değildir. Çünkü demokratik idari sistemde; devletin yapısı ve temel güç organlarının işleyişine ters uygulamalara başvurulması, kaçınılmaz olarak bunalımlara ve yönetim zafiyetine sebep olur. "Medya ve kamuoyu operasyonları" Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa'daki tanımı ile bir danışma organıdır. Ama 28 Şubat döneminde, âdeta olağanüstü hal yönetiminin bir uygulama aracı haline getirilmişti. Bu konuyu yarınki yazıya bırakıp, o dönemde MGK-medya ilişkilerini kısaca hatırlayalım: Radikal'den Murat Yetkin, dün "Medya ve Kamuoyu Operasyonları" başlığı altında şunları yazıyordu: "... Belki Erbakan tam olarak bilmiyor, belki bilmek istemiyordu. Ama 28 Şubat MGK toplantısında askerlerin nasıl bir hazırlık içinde olduğu günler öncesinden biliniyordu... Genelkurmay Basın Sözcüsü Albay Hüsnü Dağ, o günlerde bir fabrika gibi çalışıyor, hükümetin 'irticai faaliyete' nasıl göz yumduğuna dair bilgileri ve ülkenin bu uçurumun kenarından nasıl kurtulması gerektiğine ilişkin görüşleri onları en iyi değerlendireceğine inandığı gazetecilere servis yapıyordu... Genelkurmay medyanın haber atlatma yarışını iyi saptadı ve bundan iyi yararlandı. Haber yarışı içindeki gazete ve televizyonlar, duydukları her yeni bilgi kırıntısını, askeri kaynaklara dayanan (O dönemde genellikle, 'isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutan' ifadesi kullanılıyordu... İ.K.) önemli gelişmeler olarak duyurma yarışına girdi. Bu durum Genelkurmay karargahına medya üzerinde bir psikolojik üstünlük sağladı. Akreditasyon uygulamalarından, hoşa gitmeyen yazılar kaleme alan yazarlar üzerinde baskıya kadar pek çok uygulamaya şahit olundu..." Evet, o dönemde, medyaya nasıl servis yapıldığı, daha doğrusu medyanın psikolojik harekat için nasıl kullanıldığına dair kısa bir geri bakış... "İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutan" klişesi, uzun müddet kullanımda kaldı. Hukuk devletinde, norm ve teamüllerin dışına çıkıldığı vakit (Süleyman Demirel bunu; "Devlet bazen rutin dışına çıkar..." diye formüle etmişti!..); kuralların, devlet hiyerarşisinin ve sivil yönetim inisiyatifinin nasıl altüst olduğu en net biçimde, o mahut 28 Şubat döneminde müşahede edilmiştir. O günlerde bilerek ve isteyerek birilerine koltuk değneği olanların bir kısmı, daha sonra devran döndüğünde; yüz seksen derece çark edip demokratlık rollerine soyundu. Bir kısmı da, kendi çelişkileri içinde yüzmeye devam ederek, aklınca postmodern darbeyi savunmaya devam etti. Ancak anayasal bir kurum olan MGK'nın antidemokratik bir sürece alet edilmesinin, savunulur tarafının olamayacağı; kahir ekseriyet tarafından kabul ve ikrar edildi. Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde; MGK toplantıları bizdeki gibi medya tarafından sansasyonel biçimde ele alınmaz. 28 Şubat döneminden itibaren, uzun müddet MGK toplantılarından bilgi sızdırıldı maalesef!.. Erdoğan'ın çok sert tepki gösterdiği; son MGK toplantısıyla ilgili bilgi sızdırılması konusunda, Genelkurmay Başkanlığınca soruşturma başlatıldığı, Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül tarafından açıklandı. Bakalım nasıl bir sonuç çıkacak?!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.