Mısır'la yeni bir sayfa açarken…

Sesli Dinle
A -
A +

Muhammed Mursi’nin askerî darbe ile indirilip hapse yollandığı Temmuz 2013’ten beri, Mısır ile ilişkilerimiz buzdolabında idi… On sene boyunca iki ülkeyi doğrudan veya dolaylı biçimde etkileyen çok şey oldu…

 

 

 

Türkiye-Mısır ilişkileri aslında tam iki yüz seneden beri dalgalı deniz gibi!.. Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kendi hanedanlığını kurma sevdasıyla, Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği başkaldırı hareketi, çok büyük hadiselere kapı açtı. Osmanlı Devleti'ni çok müşkül duruma sokan ve zaman zaman İngiltere ve Rusya gibi büyük güçlere çok ciddi tavizler vermek zorunda bırakan hadiseler zincirinde, Kıbrıs Adasının kaybı da var maalesef… Bu konuda yazılmış sayısız kitap ve makaleler tozlu raflarda okuyucularını bekliyor. Mısır her yönüyle önemli bir ülke ve bundan dolayı da, her zaman bölgesel meselelerde kritik rol oynamıştır. Orta Doğu ile ilgilenen bütün küresel güçler, her daim Mısır’a özel bir ilgi duydukları gibi, hiçbir vakit Mısır’ı kendi başına bırakmamaya da dikkat etmiştir. İkinci Dünya Harbi sonrasında, Arap-İsrail mücadelesinin zirve yapmasıyla birlikte, Mısır da bambaşka bir stratejik konuma oturmuştur. 1952 yılında, askerî darbe ile Kavalalı ailesinin hükümranlığına son verilmesinden sonra, Mısır’ın Arap ülkeleri, İslâm âlemi ve Batı dünyasıyla ilişkileri; yeni dinamiklerle, hızlı biçimde yepyeni bir istikamete girmiştir. Amerika’nın en az kendi güvenliği kadar önem verdiği, İsrail Devleti’nin güvenliği meselesi, ne yazık ki, Mısır’ı belli davranış biçimine mahkûm eden bir etken olmuştur… Bu hususu hiçbir zaman dikkat nazarından uzak tutmayalım! Çünkü tam da bu sebeple, Mısır’ın kendi başına ve özellikle millî menfaatlerini tam manasıyla önceleyen bir politika izlemesine asla ve kata izin verilmiyor, verilmeyecektir!

Bu tespiti abartılı veya yanlış bulan olursa, Orta Doğu bölgesinin mahut gerçeklerine bir kere daha yakından baksınlar… Mısır, İsrail’le siyaseten iyi geçindiği ve onun güvenliğini tehdit etmediği sürece, başta ABD olmak üzere Batı’nın güler yüzlü muamelesine mazhar olmakta sıkıntı çekmez! Evet, Mısır önemli bir ülke dedik. Arap dünyasının liderliği davasında her zaman iddialı olmuştur. Bundan dolayı diğer Arap ülkelerinin, (özellikle Körfez’in) olumsuz düşünce ve tavırlarına maruz kalmıştır. 1928 yılında Hasan el-Benna tarafından kurulan İhvan-ı Müslimin Teşkilatı (Müslüman Kardeşler Cemiyeti), Mısır siyasetinde bugüne kadar çok derin etkiler meydana getirmiştir. İhvan Hareketi'nin yıllar içinde geçirdiği değişim ve dönüşümlerle birlikte, ülkedeki siyasi atmosfer de çok sertleşmiş veya nispeten yumuşamıştır. Ancak şurası bir gerçek ki, hiçbir zaman İhvan’ın önünü açacak bir irade ortaya konmamıştır. ARAP BAHARI diye tesmiye edilen olaylar zinciriyle, Tunus’tan başlayıp; Suriye ve Libya’ya ve diğerlerine sıçrayan sosyal dalgalanmalar sonucu, Mısır’da ilk defa gerçek bir seçimle işbaşına gelen İhvan-ı Müslimin teşkilatının iktidarı sadece bir yıl sürdü… İhvan hareketinin baskılanması sadece Mısır’da değil, diğer Arap ülkelerinde de aynı sonuçla yüz yüze gelmiştir. En başta Tunus olmak üzere! Daha sonra Suriye ve Libya halkının başına gelenler bunun devamıdır… Mısır’la birlikte Körfez Ülkelerinin, bilhassa Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın, Suriye’deki rejim muhalifi harekete yaklaşımına dikkat isterim! Aynı şey Libya’da da yaşandı. (Bu arada Arap Baharından önce de, İhvan Hareketi'yle münasebeti veya benzerliği olan oluşumlar, ilk günden itibaren, her türlü engellenme ve bastırılma hareketine maruz kalmıştır…)

 

İslâmi Selamet Cephesinin (FİS) 1992’de Cezayir’de seçimleri kazanmış olmasına rağmen, nasıl da kanlı bir şekilde saf dışı bırakıldığı unutulmuş değil. Keza Filistin’de, HAMAS’ın seçimlerle işbaşına gelmesine rağmen; Batı dünyasınca nasıl yok sayıldığını, ekonomik yardımlar kesilerek, hepten ülkeyi yönetemez hâle getirildiğini hatırlayalım… Evet, konu çok geniş, daha fazla dağıtmayalım. Mısır sadece Arap dünyasında değil, Orta Doğu bölgesinin tamamında etkili bir aktör olmak ister her zaman. Bundan dolayı mesela Türkiye’nin güçlenmesine pek olumlu bakmaz. Ve hatta şaşırtıcı şekilde, Kıbrıs meselesi dâhil, pek çok konuda Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’ne daha yakın durmuştur… Gelgelelim siyasi, ekonomik ve tarihî gerçekler, Mısır ile Türkiye’nin iyi ve güçlü ilişkiler içinde olması gerektiğini salık vermektedir. Tam on yıl aradan sonra, Türkiye ve Mısır yeni bir sayfa açıyor. Karşılıklı olarak büyükelçiler atandı. Yakında devlet başkanları seviyesindeki ziyaret ve görüşmelerle, on yıldır buzdolabında bekleyen ilişkilerin tekrar normal seyrine girmesi bekleniyor. Temenni ederiz ki, geçmişteki olumsuzluklar çabuk unutulur. İki dost ve kardeş ülke el ele verip, başta Filistin meselesi olmak üzere, bölge barışına hizmet eder.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.