Misyonerlik, fanatizm ve karışık operasyonlar...

A -
A +

Türkiye'nin günümüzdeki en büyük talihsizliklerinden biri de, vuku bulan önemli hadiselerin doğru dürüst teşhis edilememesi ve gerektiği şekilde tartışılamamasıdır. Bunda da fikri tartışma ve analizi yapmak durumunda olan aydınlarla medyanın yanlış ve yanlı tutumunun payı büyüktür... Olaylara yalnızca kendi pencerelerinden bakma hastalığından kurtulamayan kalem erbabı; her seferinde akıl ve mantık sınırlarını zorlayan taassubla olayları ele alırken; medya organları da öküz altında buzağı arayarak yayıncılık yapmaya çalışıyor!.. Böyle olunca da olayların gerçek boyutları hiçbir zaman aydınlatılmıyor. Her hadiseden sonra müthiş bir bilgi kirlenmesi ve kafa karışıklığı toplumu esir alıyor. İnsanları belli bir istikamete kanalize ederek; böylece duygu ve düşünceleri üzerinde hakimiyet kurmak ve daha sonraki operasyonlara müsait hale getirmek gibi psikolojik harekat, yahut toplum mühendisliği vb. uygulamaları planlayan odaklar da rahatlıkla bu ortamda istediği sonuçları alabiliyor! Son iki yılda meydana gelen ve toplumu derin şekilde sarsan cinayet ve saldırıların akabinde; medyada çıkan haber ve yorumları ve "entelektüel"lerin yaptığı tartışmaları, "strateji uzmanı" diye kendilerini lanse eden kişilerin yaptıkları analizleri, keşke araştırmacılar derli toplu şekilde düzenleyip kitap haline getirse de; ibret-i alem için insanların istifadesine sunsa... Görün o zaman kimlerin neler saçmaladığını, kısa zaman aralıkları ile ne kadar taraf ve görüş değiştirdiğini, daha doğrusu kiminin ne kadar miyop, kimilerinin de ne kadar şarlatan olduğunu!.. Din cahili olan yahut dine şaşı bakanlar, yerli yersiz her vesile ile; inançlı insanları yargılayıp mahkum etmeye yelteniyor. Bukalemun gibi kılığa giren bazı tipler de; konjonktüre bakıp ona göre renk ve taraf değiştiriyor. Bunlar bir gün "ulusalcı", bir gün vatansever; başka bir gün sözüm ona dindar, yeri geldiğinde hümanist vs.. her tarafta oynayan karakterler!.. Bazen "Vatan elden gidiyor, toprağımızı yabancılar alıyor", bazen "Din elden gidiyor, misyonerler cirit atıyor"; kimi zaman da "İrtica hortladı, laiklik elden gidiyor..." teraneleriyle ortalığı hep velveleye veriyorlar. Bu arada bulanık suda balık avlamak isteyen iç ve dış odaklar, rahatlıkla işlerini hallediyorlar! Her olayın ardından hemen hemen aynı tablo yaşanıyor. Ne garip değil mi? Bazı olayların görünürdeki failleri veya "maşalar" diyelim, suçüstü yakalandığı halde; yapılan tezvirat ve karartmalar sebebiyle, bir türlü işin asli faillerine, planlayıcı ve azmettiricilere ulaşılamıyor. Her seferinde, tahkikat sürecinin bir yerinde; güvenlik ve adliye mercilerinin önüne kalın bir duvar örülüyor ve bu engel bir türlü aşılamıyor. Acaba neden? Perde arkasında neler var? Bazı olaylar bağıra bağıra geliyor. Figüran rolündeki kişiler derdest ediliyor. Ama bir türlü esas oğlanlara ulaşılamıyor. Bazı aktörlerin ismi meydanda cismi görünmüyor, bazılarının hem ismi hem de cismi ortada olduğu halde nedense ilgili merciler dokunmuyor, yahut dokunamıyor... Ama medya sansasyonel çizgisinde devam ediyor. Öküz altında buzağı arama ile kamuoyu meşgul ediliyor, güya bilgilendirme adına; ama kasıtlı biçimde yanlış mecraya yönlendiriliyor. Yazık bu halka da, ülkeye de!.. Çünkü içerde bu tiraj-i komik oyun kesintisiz devam ederken, dışarıda da Türkiye ve Türk Milleti topyekun karalanıyor. Bize yafta gibi yapıştırılmak istenen imaj şudur: Türk halkı hoşgörüsüz, yabancı ırk ve başka dinlere karşı saldırgan!.. Ortada birbiriyle ilişkili pek çok durum var. Siyasi, ekonomik ve sosyal sebeplerle, çok farklı travmalar yaşayan Türk halkı, özellikle genç kesim... Dini açıdan yeterince bilgi sahibi olmayan, bir kısmı başka faktörlerin de etkisiyle boşluğa ve buhrana düşmüş; kimisi yaşama hevesini dahi kaybetmiş, kimisi topluma yabancılaşmış hatta hasım durumuna gelmiş genç yaştaki insanlar, birtakım mihrakların eline kolayca düşebiliyor. Bir daha da iflah bulması mümkün olmuyor ne yazık ki. Sonuçta ya katil, yahut da maktul olması kaçınılmaz oluyor. Bireyler düştükleri tuzaklarda mahvolup giderken; toplumlarda da büyük yaralar açılıyor. Gün geçtikçe kontrolü zorlaşan gelişmeler zincirleme şekilde sürüyor. İşin acı tarafı, esasen bu ülkede neler olup bittiğinin bilinmemesi. Devlet bir kısmını biliyorsa bile; toplumun çok büyük kesiminin hadiseleri doğru algılama imkanından mahrum olması... Yani Türkiye'de mesela misyonerlik görüntüsü altında başka ne oyunlar dönüyor. Misyoner diye takdim edilen kişiler yalnızca misyoner mi, yoksa başka misyonları da var mı? Bu sarsıcı olayların tezgahlanması; içerdeki bazı mahfillerin hedeflerine hizmet için mi; yoksa dışarıdan yürütülen çok daha kapsamlı planların yansıması mıdır? Bilmiyoruz, bilemiyoruz!.. Ancak bazı tahminlerde bulunabiliyoruz. Bir gün bu olayların perde arkasını öğrenebilecek miyiz? O da belli değil. Bütün bu belirsizlikleri birileri kendi lehine, ama ülkemizin aleyhine müthiş kullanıyor!.. Akıllı ve bilgili geçinen bazı papağanlar da malum sloganları tekrarlıyor. İrtica, fanatizm, ırkçılık, ve daha birçok lafu güzaf. Yazık, çok yazık.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.