Müzakereler başlarken...

A -
A +

Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecinde, dün önemli dönüm noktalarından biri daha geride bırakıldı ve tam üyelik müzakereleri fiilen başladı... Ancak, bilindiği gibi bu noktaya gelmek hiç de kolay olmadı. Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye tam üye olarak fiilen girdiği Mayıs 2004 yılından bu tarafa, pek çok önemli pazarlıklar, gerginlikler, tedirginlikler vs. yaşandı. 3 Ekim 2005'te müzakere sürecinin başlatılması sırasında bu pazarlık ve gerginlik doruğa tırmanmıştı. Nihayet İngilizlerin o bilinen diplomatik kıvraklığı ile buldukları bir formülle, saatlerin gece yarısına iki dakika kala dondurulması suretiyle, daha önce belirtilen tarihte çözüme ulaşılabilmişti. Dün de epeyce gergin saatler geçirildikten sonra, hayli gecikmeli olarak, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB ile Ortaklık Konseyi toplantısına katılmak üzere Lüksemburg'a gitti... Böylece "Tarama Süreci"nde de ilk başlık olan Bilim ve Araştırma konusunda, müzakereler açıldı ve kapandı. AB'nin bu konuda aldığı kararda yer alan bir cümle, basın tarafından sık sık gündeme getirilerek, zihinler biraz karıştırılıyor. O cümle de şu: (Gerekli görülürse, bu fasıl için görüşmeler yeniden açılabilir...) Bu hüküm sadece Türkiye için değil, diğer tam üyelik adayları için de geçerli ve 2004'ten beri var olan bir şey. Yani yeni bir durum değil. Bizi asıl ilgilendiren husus, tam üye olduğu günden bu tarafa, her fırsatta Türkiye'nin önüne bir engel koymaya çalışan Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tutumudur. Son iki hafta boyunca böyle bir engeli koymaya çalışan ve dün son ana kadar direnen, dolayısıyla ortak toplantının gecikmesine de sebep olan Rumların bu tavrı, besbelli ki, müzakere sürecinin sonuna kadar, yani yıllarca ve yıllarca sürecek!.. Rumlar ne istiyor? Temelde kendilerinin bütün Kıbrıs Adası'nı temsil eden resmi otorite olarak Türkiye tarafından tanınmasını istiyorlar. Bu olmazsa, ki olmayacağı apaçık bellidir; ilişkilerin normalleştirilmesini, bu da olmazsa, Gümrük Birliği hükümleri gereği, Türk limanlarının Rum Bandıralı gemilere açılmasını istiyorlar... Türkiye ise bu talepleri baştan beri, açık bir şekilde geri çeviriyor. Temmuz 2005'te Gümrük Birliği'ni on yeni AB üyesini kapsayacak şekilde Ek Protokolle teşmil ederken; Türkiye, bu protokolü imzalamasının Rum Yönetimini tanıma anlamına gelmediğini bir deklarasyonla da açıklamıştı. AB de bu deklarasyona karşı bir deklarasyon yayınlamıştı. AB ile müzakere sürecinde taranması ve müzakerelere açılıp kapanması gereken 35 başlık var. Şu ana kadar tarama süreci normal seyrinde devam ediyor. Dün Gül ve Babacan'ın verdiği bilgiye göre, tarama sürecinde 23. fasıl üzerinde çalışılıyor. Tarama devam ederken, fiili müzakerelerin başlayabileceği de daha önce kararlaştırılmıştı. Buna binaen dün ilk başlık, yani Bilim ve Araştırma konusunda müzakereler açıldı ve kapandı. Şüphesiz bu en kolay başlık. Bundan sonraki başlıklar için bu kadar hızlı bir uygulama beklememek gerekir. Daha önce de yetkililerin belirttiği gibi, ülkemiz için en zor konular; tarım, çevre, trafik düzeni vs.'dir. Ama bütün bunları daha da zorlaştıracak olan, Rum engelidir. Dikkat edilirse, bazıları sık sık hükümeti AB konusundaki hızını ve heyecanını kaybetmekle itham etmeye çalışıyor. Oysa işler yavaşlamış gibi görünse de, aslında normal düzeninde yürüyor. Elbette her şey 3 Ekim öncesi gibi son sür'at devam edecek değil. O dönemin özelliği ayrı idi ve yıllarca ihmal edilip geciktirilen reformların tamamlanıp bir an evvel tam üyelik müzakerelerinin başlatılabilmesi için çok hızlı çalışmak icap ediyordu... Ama şimdi bir yerde işler normale döndüğü için koşuşturmaya gerek yoktur. Kaldı ki, yapılması gereken reformlar konusunda dokuzuncu paket de hazırlanmaktadır. Yani her söylenene hemen inanmamak gerekiyor. Daha çok siyasi ve ideolojik maksatlı beyanların doğruluğunu araştırmakta fayda var! Ama esas üzerinde durulması gereken mesele, sanki unutturulmak isteniyor... Kıbrıs meselesinde yıllarca gerekli adımları atmayan, Rumların tam üyelik yolunda hızla ilerlediği zamanlarda hiçbir tedbir almayan sorumluların, ülkeyi ne gibi zorluklarla yüz yüze bıraktığını birileri hep gözardı ediyor nedense!.. Mevcut hükümetin eleştirilmesi kadar, esas sorumluluğu bulunanların da yaptıkları veya yapmadıkları niçin irdelenmiyor? Neyse, bize en muhalif pozisyonda duran ülkelerden biri olan Avusturya'nın dönem başkanlığında müzakerelerin fiilen başlaması önemli ve olumlu bir gelişme...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.