Tarihin en büyük savunma ittifakı olan NATO, soğuk savaş döneminin işe yaramayan kalıntısına dönüşmemek için, ha bire kendini dönüştürmeye ve yenilemeye çalışıyor... Lizbon zirvesinde kabul edilen ve NATO'nun gelecek on beş yılını şekillendirmesi beklenen "stratejik konsept", 1999 yılında; kuruluşun ellinci yılında yine böyle bir zirvede yenilenmişti... Geçen sene Strasbourg zirvesinde de, üye ülkelerin liderleri, altmış yaşındaki ittifakın gelişen dünya şartlarına ve yeni dengelere uyum sağlayabilmesi için, stratejik konseptin güncellenmesi gerektiği konusunda mutabakata varmıştı. 1990'lara girerken, Sovyetler Birliğinin birdenbire dağılmasıyla işlevsiz kalan NATO için yeni iş (daha doğru ifade ile yeni düşman...) aranmaya başlanmıştı. Bu dönemlerde Kızılordu'nun sahneden çekilmesiyle, "düşmanın renginin artık kırmızı değil, yeşil olacağı..." tartışmaları ciddi boyutlarda idi. 1994 yılında Brüksel'de toplanan NATO zirvesinde, dönemin çiçeği burnunda Belçikalı genel sekreter Willy Claes toplantıyı şu cümle ile açmıştı: "NATO yeniden sahnede-NATO is on the scene again..." Denilebilir ki, NATO nereye gitmişti de, yeniden sahneye çıkıyordu? Çok değil, sadece bir sene önce 1993 Ekimindeki NATO bakanlar zirvesinde Amerika, artık olmayan düşman Warşova Paktı'nın ana gövdesi Rusya'yı, NATO ile yakınlaştırmak maksadıyla, "BARIŞ İÇİN ORTAKLIK-Partnership for peace" fikrini ortaya atmıştı. Üç ay sonra, Ocak 1994'te de bu fikir resmen hayata geçirilmiş, Rusya barış için ortaklık statüsü ile NATO'ya resmen angaje olmuştu... NATO sürekli olarak bir yenilenme ve hayatiyetini devam ettirme çabası içinde. Tabii temel olarak ABD'nin ortaya koyduğu doktrin ve yaklaşımlar istikametinde... Bu çerçevede âdeta yeni bir Birleşmiş Milletler yapısı ve fonksiyonu ile sahnede yer alıyor! Normal şartlarda kendi görev sahasının dışında kalan Afganistan'da savaşıyor. Somali açıklarında deniz korsanları ile mücadele ediyor. Kuzey Afrika'dan Orta ve Doğu Asya'ya kadar terör ve siber (sanal) saldırılara karşı görev alıyor. Sadece bu kadar da değil, pek çok sorunlu bölgede kriz yönetiminde rol alıyor, tabii afetlerle mücadelede bizzat görev üstleniyor, hatta iklim değişiklikleri ile mücadele gibi küresel meselelerde de inisiyatif alıyor... Bütün bu çabalar NATO'nun hayatiyetini devam ettirebilmesinin birer yansıması. Kuzey Atlantik Paktı'na daha ne gibi yeni fonksiyonlar yüklenecek, diye sormaya gerek var mı? Alın size 'Füze Kalkanı' meselesi! Son iki aydır Türkiye'nin gündemini de fazlasıyla meşgul eden bu konu, neyse ki, herhangi bir krize mahal verilmeden çözüme bağlandı. Temelde Amerika'nın geliştirmek istediği bir konu, bu mecrada yürümeyince NATO'ya yükleniverdi. ABD'ye direnen Türkiye, bu yolla NATO üyeliği çerçevesinde belli bir istikamete zorlanacaktı. Ama tam öyle olmadı. Türkiye kendi ağırlığına yaraşır biçimde görüşlerini doğru olarak ortaya koydu ve istediği sonucu da aldı. Füze kalkanı konusunda, Türkiye ile İran'ı veya Suriye'yi kaşı karşıya getirecek bir oldubittiye müsaade edilmedi. Hiçbir ülkenin hedef gösterilmemesi, kalkanın bütün müttefikleri kapsaması, bu konuda doğacak masrafların paylaşılacak olması ve güvenlikte bütünlük anlayışının sağlanması, olabilecek en makul çözümdü. Bu da oldu... Yani NATO mermer nato kafa vaziyetleri olmadı neyse ki!