Başbakan Tayyip Erdoğan'ın pazar günü, TRT-1 kanalında, gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar çerçevesinde yaptığı açıklamalar, fevkalade önem taşıyor... Zira bu açıklamalarda, demokrasi yolunda ilerlemeyi engelleyen prangalara dair çok net değerlendirmeler var... USAK Başkanı Sedat Laçiner ve Ali Bayramoğlu gibi yazarlar tarafından, "Fiili Darbe Protokolü" diye nitelendirilen EMASYA (Emniyet -Asayiş-Yardımlaşma) Protokolü'nün kaldırılması; Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB)'nin değiştirilmesi ve on yıllardan beri bütün darbe ve muhtıraların, postmodern askerî müdahalelerin yasal dayanağı olarak öne sürülen TSK İç Hizmet Kanunu 35. maddesinin tadili konusunda konsensüs (görüş birliği) arayışı... Hükümetin bu konudaki kararlılığı, demokrasiyi gerçekten benimseyen ve özümseyenler tarafından samimi biçimde desteklenmelidir. Bu noktada özellikle CHP ve MHP'nin tavrını dikkatle izleyeceğiz... Bakalım bu hayati meselede, halkın kendilerinden beklediği tavrı gösterecekler mi... Yoksa, alışılageldik siyasi mugalatalarla ipe un mu serecekler... Bunu göreceğiz. 28 Şubat Döneminin ürünü olan ve iç güvenlikle ilgili tehditleri öne sürerek; fiili sıkıyönetim ya da olağanüstü halin kapısını her an açık tutan, askerin iç güvenlik inisiyatifini kendiliğinden devralıp polisi ve mülki amirleri kontrol ve komuta altına almasını sağlayacak biçimde sakil bir düzenleme olan bu protokolün kaldırılması şart ve elzemdir. Nitekim Başbakan da: "EMASYA protokolü olamaz, olmayacaktır..." ifadesini kullandı. Diğer taraftan oldum olası, "Gizli Anayasa" olarak addedilen ve "Kırmızı Kitap" ismiyle efsaneleştirilen; temelde ise, bir genelgeden başka bir şey olmayan MGSB'nin esaslı şekilde değiştirilerek, "iç tehdit" diye vatandaşları düşman konumuna sokacak muhtevadan kurtarılması kaçınılmazdır. MGSB'yi hazırlayan kurum esasında Genelkurmay Başkanlığı... Fakat kağıt üzerinde son şeklini önce Milli Güvenlik Kurulu, daha sonra da Hükümet veriyor görünüyor! Onun için şimdiye kadar "Kırmızı Kitap" daima bir muamma, bir tabu ve âdeta bir aşılmaz, dokunulmaz zırh olarak algılandı. Bu belgede sürekli olarak köpürtülen irtica tehlikesinin öne sürülerek, buradan hareketle ne tuhaflıklara, ne denli akıl almaz işlere imza atıldığını, ortaya çıkan belgelerden görüyoruz. Şimdi bakalım Vakit Gazetesi'nin yayınladığı belgeyi, hava kuvvetleri eski komutanı İbrahim Fırtına kabul edecek mi, yoksa o da Çetin Doğan gibi çark mı edecek? Diğer taraftan, Emine Erdoğan'ın sırf insani bir görev için, hastanede yatan sanatçı Nejat Uygur'u ziyaret etmek için dahi, GATA'ya girmesine izin vermek istemeyen devletlular; Sayın Erdoğan'ın en üst perdeden sorduğu gibi, "Ne yaptıklarının farkındalar mı?.." Şimdi burada durup, olur olmaz bağıranlara sormak lazım: Bayanlar, baylar söyleyin bakalım; KİM, KİMİN YAŞAM TARZINI DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR?!. Evet kıvırmadan, yalana-dolana; mugalataya, tezvirata sapmadan dosdoğru söyleyin. Özel hayata bu denli müdahale etmek hangi kitapta yazıyor? Bu soruyu, özellikle baş örtüsünün yanına mantoyu da koyarak, sakalla birlikte tehlike olarak sunan Sayın Fırtına'ya sormak lazım...