Aslına bakarsanız sıkıntı daha unvanlarında başlıyor... "Aydın" kelimesi "münevver"in karşılığı olarak bulunmuş. Şimdilerde daha havalı ve Batı kökenli olduğu için, "entelektüel" sözcüğü bazılarınca daha çok tercih ediliyor. Tenevvür etme, aydın olma; yahut entelektüellik kavramlarının etimolojik inceliklerini dil bilimcilere bırakarak, kendilerine "aydın" denilen veya bu tanımlamayı kendilerine uygun bulan kesimin topluma çektirdiklerine bakalım... Kökü daha eskilere inmekle birlikte, son iki yüz yıldır bu aydın kesimi, sürekli olarak toplumla, toplumun temel değerleriyle zıtlaşarak güya bizi ilerletmeye ve kalkındırmaya çalışıyor! Acaba diğer milletlerin aydınları da hep böyle aykırı mı düşünür, yazar-çizer? Acaba onlar da bizimkiler gibi, kendi halklarından tamamen kopuk mudur? Mesela son birkaç ayın veya yılın tartışmalarına bakınız: İnançla, sosyal hayatla, kültür değerleriyle, hatta ekonomik şartlarla ilgili konularda yazılıp çizilen; tartışma ortamlarında, televizyon ekranlarında "fikir" diye ortaya atılan, (aydın üretimi) hasılanın ne kadarı insanlarımız tarafından benimsenip kabul görüyor? Acaba yanlışlık hangi tarafta? Aydın olmak, her zaman aykırı olmak mıdır? Aydınlara bakılırsa, halk kendilerini anlamıyor, anlayamıyor... Bu yüzden sürekli olarak yanlış yapıyor! Onlara göre ülkenin bugünkü geri kalmışlık hali de zaten buradan kaynaklanıyor. Mesela bazılarına göre, "Ermeni katliamı"nı kabul edersek, derhal sınıf atlayacağız. Onların bu Ermeni sevgisi nereden kaynaklanıyor, ayrı bir konu ama, tarihi olaylarla ilgili hükümler verirken en basit kaide belgelere dayanmaktır. Ancak son günlerde, bu konu o kadar çok çarpıtıldı ki, insanın midesi bulanıyor. Her şey Türk Tarih Kurumu'nun birkaç yıldan beri, bir grup bilim adamıyla yürüttüğü çalışmanın kısmen açıklanmasıyla başladı. Bu çalışmada, uzun zamandır bazı Ermeni yazar ve siyasetçiler tarafından dillendirilen ve çeşitli ülkelerdeki Ermeni diasporasınca abartılıp Türkiye'ye karşı politik ve ekonomik baskı vesilesi yapılan iddiaların temelsizliğini kanıtlayan, üstelik yabancı devletlerin arşivlerinde yer alan belgeler ortaya çıkarıldı. Fakat garip olan şu ki, bu çalışma Ermenilerden ziyade bizim bazı entelektüellerimizin hiç mi hiç hoşuna gitmedi. Acaba neden? Niçin bu kadar rahatsız oluyorlar?!. Burada irdelemeye çalıştığımız, ırk ve köken meselesi değil. Tarihte vukua gelmiş bir olayın gerçek boyutlarını öğrenmek önemli, öyle değil mi? Ama bazı kalemler, hem bilimsellik iddiasında, hem de tarih bilimi ışığında aydınlatılmak istenen bir konuda mugalata yapıyor. Tarih Kurumunun çalışmalarından en fazla rahatsızlık duyduğunu izhar edenlerden biri Yeni Şafak'tan Kürşat Bumin. Sanki "niye bu çalışmaları yapıyorsunuz, suçu kabul ediverin gitsin" gibi bir hava yayıyor. Bir internet sitesinde yazan Ferhat Kentel ise, Ermeni katliamı konusunda karşı görüşlerini ispat edebilmek için, Tarih Kurumunun başındaki profesörün kardeşiyle ilgili birtakım iddiaları, peşinen gerçekmiş gibi sunuyor. Yani devam etmekte olan bir davayı kendince kesin sonuca bağlıyor ve hükmünü veriyor... Üstelik konuları çarpıtarak! Entelektüel seviyenin bu kadarına pes doğrusu! Tarihçiler arasında Ermeni meselesi çok ihtilaflı. Bu gayet normal bir durum. Ama her şeyde bilimsellik arayan bazı "aydınlar", Ermeni meselesinde, nedense bilimsel araştırmalardan gocunuyorlar. Hele hele, bu vadide Ermenilerin faili olduğu hadiselerden bahsedince nasırlarına basılmış gibi bağırıyorlar. Nasıl olur da Ermeni çetelerinin isyan ve katliamlarından bahsedilirmiş!.. Bu ne zavallı düşünce yapısı? Bu kadar tartışma konusu olan bir hadisenin sebeplerini araştırmak ve gerçekleri ortaya koymaya çalışmak yanlış bir yol mudur? Fakat bir kesime göre, Ermeni çeteleri olayları başlattı demek ırkçılık ve kafatasçılıkla eşedeğer... Ama eğer (Ermenileri kestik...) derseniz bu bal gibi ilericilik olur. Son olarak hikaye ve roman yazarı Orhan Pamuk ortaya çıktı. Diyor ki: "Kimse anlatmıyor, bari ben söyleyeyim; bir milyon Ermeniyi, otuz bin Kürdü öldürdük!.." Haydaa... Buyur burdan yak. Orhan Pamuk zaman zaman böyle sivri çıkışlar yaparak, kendinden bahsettirmesini, hikaye ve romanları için ustaca reklam yapmasını iyi becerir. Bu tarz doğrudur yanlıştır; hikaye ve romanlarının edebî değeri gerçekten nedir; o ayrı bir fasıl ama, Pamuk'un bu son çıkışı hakikaten absürd bir davranış. Hikaye ve romanlarda, vukua gelmiş yahut gelmemiş olan hadiseler, hayal gücü ile kurgulanarak ilgi çekici hale getirilebilir. Ancak tarihte geniş yer almış, üstelik üzerinde bu kadar çalışma yapılmış, ilgili yüzlerce belgenin arşivlerde bulunduğu bir olay hakkında öyle bodoslama hüküm verilmez. Bu şekilde hüküm verenin şöhreti veya kendisine "aydın" denilmesi de bu zırvayı tevil edemez!.. Çünkü "Zırva tevil götürmez!.."