Neo Oryantalistler...

A -
A +

Yeni Şafak'tan Sami Hocaoğlu, harika bir tesbit yapmış... "Yeni Oryantalizm, eski oyun" başlıklı, 27 Ocak 2006 tarihli yazısını kısmen aşağıya alıyorum: "Eski oryantalizm, Müslümanların dışında üretiliyordu. Yeni Oryantalizm, Müslümanların içinde üretiliyor. Eski Oryantalizm'i üretenler, sömürenlerin içinden çıkıyordu. Yeni Oryantalizm'i üretenler, sömürüye maruz kalanların içinden çıkıyor. Eskisi ile yenisi arasındaki fark bu. Oryantalizm, Batı tekebbürünün, ilmi bir disiplin kisvesi altında tecessüm etmiş şekliydi. Küstahça bir bencillik üzerinde boy verdi. Kendi dışındakini "ötekileştirme" üzerine kurgulandı. Tanımaya değil, tanımlamaya dayalıydı; tanımlamaya ve nesnelleştirmeye. Bu yüzden Oryantalizm, Meriç'in yerinde tesbitiyle, "Sömürgeciliğin keşif kolu" oldu. Oryantalizm bir telkindi. Israr ve tekrara dayalı bu telkinin muhataplarında yer etmesi için, muhatapların telkine açık hale getirilmesi gerekiyordu. Doğu İslam toplumlarının üzerinde yürütülen resmi-gayri resmi tüm mühendislik projelerinin amacı, onların "telkine açık" hale getirmekti. Mühendislik projelerinin en etkilisi, bu topraklar üzerinde yürütüldü. Oryantalizm'in telkinlerine açık hale getirmek için, toplumun dini bilincinin üzerinden silindir geçirildi. Bu silindirin ezip geçtikleri arasında, dini otoriteler ve onları yetiştiren kurumlar da vardı. Din-devlet ilişkileri, hep dinin aleyhine yürüdü. Devletin halk nezdindeki itibar ve meşruiyeti, sonuna kadar dinin aleyhine kullanıldı. "Laisizm" dini, hayatın tüm alanlarından söküp atmanın, dini vicdana mahkum etmenin bir aracı olarak kullanıldı. Sonunda istenen oldu. Nihayet Oryantalizm'in kendileri için üretildiği Doğulu muhataplar arasından, "telkine açık" bir zümre peydahlandı. Eski oryantalizm projesi, artık bu zümre üzerinden yürütülecekti. Oryantalizm'i üreten unsurlar açısından bu, hem daha risksiz, hem daha verimliydi. İşte "yeni Oryantalizm" adını verdiğimiz aşamaya böyle geçilmiş oldu..." Hocaoğlu yazısının devamında, Üsküdar Küçükçamlıca Camii'ndeki meseleyi ele alarak, kimlerin dini siyasete, hem de en çirkin şekilde alet ettiklerini, malum basının olaya balıklama atlayarak kendisine verilen rolü nasıl oynadığını pek güzel açıklıyor. Yazıdan bir paragrafı daha aynen aktarıyorum: "Bu gruba mensup olanlardan bir kısmı Amerikan Board okullarından mezunmuş. Bu adı bir yerlerden hatırlıyor olmamız lazım. Osmanlının yıkılışında başrolü oynayan ünlü "Amerikan Board of Commissioners for Foreign Missions" adlı Amerikan misyoner örgütü. Dr. Uygur Kocabaşoğlu'nun bu örgütün arşivlerine girerek kaleme aldığı Kendi Belgeleriyle Anadolu'daki Amerika/ Amerikan Misyoner Okulları" adlı eserinden bir alıntı yapayım da, Board'ları siz de tanıyın. Board'dan yetişen misyonerlerden biri olan C. Trowbridge'nin Anadolu'yu karış karış gezerek tuttuğu rapordan işte bir paragraf: "Türklerin gerek insan olarak kendileri, gerekse tüm toplumsal kurumları ilkeldir. Bunun bir nedeni ırksal ise, bir nedeni de dinseldir (İslam). Türkler Hıristiyanlaştırılmadıkça kurtuluş yoktur." (s.74)..." Evet... bilmiyorum bir şey ilave etmeye gerek var mı? Ama galiba şu noktaya biraz dikkat çekmek gerekiyor. İslamiyet hakkında, zerre kadar bilgiye dahi sahip olmayan bazı çok satan gazete yönetmenlerinin, daha önce de bu köşede belirttiğimiz üzere, dinimizle ilgili ahkam kesmeye kalktıklarında; ancak ya muharref Tevrat'tan yahut da muharref İncil'den alıntılar yaptığını, İslami eserlerden külliyen habersiz olduklarından, kullandıkları terminolojiyi de Hıristiyanlık veya Yahudilikten aşırdıklarını görüyoruz. "İslam Kalvinizmi veya İslam Protestanlığı" gibi saçma sapan ifadeleri ancak böyle cahiller kullanabilir. Bunlar sadece din cahili de değil, uzman geçindikleri sahaların da cahili!.. Eğer öyle olmasa, elmalarla armutları karıştırıp böyle trajikomik hallere düşerler miydi?.. Geçmişte, "Bu sene de Hac Kurban Bayramına rastlıyor (!)..." diye başlık atan gazete, ona benzer bir saçmalığı da dünkü manşetine çekmiş... Acaba rezalet kime ait? Ne diyelim her kap içindekini sızdırır. Radikal'den Nuray Mert iyi tesbit etmiş: "Nedense bu içi temizler rahat durmayıp, ille de dikkat çekici bir şey yapıp içlerini dökmek ihtiyacı duyarlar..." Tarihin her döneminde kendini fazla akıllı zanneden ahmaklar, cahiller, sapıklar, ajanlar, provokatörler vs. hassas konularda insanların kafasını karıştırmak, onları tahrik etmek, mümkünse inançlarını sarsmak ve hatta becerebilirlerse kendi sapık yollarına sokmak gibi söylem ve eylemlere başvurmuşlardır. Dünyevi ölçülere göre, hayli başarılı şekilde; bu fitne fesat çıkarma işlevini sürdürenlerin sayıları hiç de az olmamıştır... Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yandığından, böylelerinin kandırmaca yöntemleri hep kısa ömürlü olmuştur. Elbette hakikat güneşinin karşısında, ne mumun, ne de saman alevinin bir kıymeti harbiyesi olamazdı! Ancak körün görememesi de, güneşin kabahati değildi... Onun için siz siz olun, kışkırtıcı tiplere aldanmayın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.