"Dünyaca ünlü" piyanist Fazıl Say; "Ülkede İslamcılar yönetime hakim oldu. Onlar yüzde 70, biz yüzde 30... Bu gidişle yakında Türkiye'den ayrılabilirim..." diyesiymiş. Evvela şu "dünyaca ünlü" ifadesine bir bakalım: Bu bir basmakalıp ifade midir? Yahut "dünyaca ünlü olma"nın ölçüsü nedir? Bu ölçüyü kim, hangi kriterlere göre koyuyor? Diyelim ki Fazıl Say, gerçekten de dünyaca ünlü. Bildiğimiz kadarıyla, Say'dan başka da dünyaca ünlü sanatçılarımız var. Onlardan hiçbiri böyle absürd beyanlarda bulunmuyor. Peki Fazıl Say'ın gerçek sıkıntısı ne? Bazılarını seslendirmiş. Mesela demiş ki; "Çankaya'daki resepsiyona bir sürü ıvır zıvır kimseyi çağırdılar. Beni davet etmediler..." Şu kibir ve saygısızlığa bakınız! Cumhurbaşkanının davet ettiği kişileri, "ıvır zıvır" diye niteliyor. Şöhret insanın başını döndürür derler. Galiba Bay Say'ın ayaklarını da yerden kesmiş. Yalan! Halbu ki, kendisine davetiye de gönderilmiş. Burada insanın Engin Ardıç üslubu ile çok şey diyesi geliyor ama, neyse... Bu "dünyaca ünlü" piyanist, daha önce de bir dinleyicinin cep telefonu çaldı diye; konseri yarıda kesip acayip bir tepki göstermişti. Sanatçıların genellikle kaprisli olduğu bilinir ve bu kapris belli bir yere kadar da tolere edilir. Lakin kaprisin de ötesinde, şımarıklık ve küstahlık yapanlar, çarçabuk gözden düşer, unutulur gider... Fazıl Say'ın babası da, bazı durumlardan şikayetçi. Oğluna yeşil veya kırmızı pasaport verilmediği için, bazen vize almakta zorlanıyormuş. Neyse ki, "... hemen her yerde tanındığı için, pasaportunu evinden aldırıp vizeyi de veriyorlarmış..." İyi de, sırf bunun için vatandaşlıktan çıkmakla veya ülkeyi terk etmekle tehdit edilmez ki! Fazıl Say'a "kültür elçiliği" payesini verenler, ona uygun bir pasaport da verirler herhalde. Ama Baba Say da oğlu gibi kaprisli. Diyor ki; "Çankaya'dan davetiye gönderilmişse bile niye teyidini yaptırmadılar?" Hayda... Bu kadarı da fazla. Hem kendisi de şunları ilave ediyor: "Fazıl senenin 330 günü yurt dışında..." Eh birader, Çankaya Köşkü'nün, işi gücü bırakıp ille de Fazıl Say'ı bir konser aralığında yakalayıp teyidini alması mı gerekir? Baba Say şunu da söylemiş: "Türkiye'nin İslam Kültürü'nün etkisinde olduğu bir gerçektir..." Eh, Günaydın be kardeşim! Sen hangi dünyada yaşıyorsun? Fazıl "Avrupa kültürü ile yetişmiş" diye, bin küsur yıllık kültürümüzü bir tarafa mı bırakacağız? Kusura bakma arkadaş. Herkes kendi yoluna!.. Uzun lafın kısası, Fazıl adına yakışır tarzda erdemli olsa, şahsi kaprislerinden yola çıkarak; bu ülkenin Cumhurbaşkanını, halkın yarısının oyunu almış iktidarını; milli ve manevi değerlerine sahip insanları böyle ucuz ve çirkin biçimde eleştirmeye kalkışmaz. İkincisi, Fazıl Say, ünlü bir piyanist olabilir ama; temel kavramlardan dahi habersiz görünüyor. Bu memlekette yüzde 70 ve 30 gibi, siyasi anlamda farklı yelpazelerden bahsedilebilir. Fakat bunu "İslamcılar ve biz" diye kategorize etmek kadar yanlış bir şey yoktur. "İslamcı" deyimi de baştan aşağı sakat bir ifadedir. Fazıl Say, "Ortaçağ Karanlığı"nın da ne demek olduğundan habersiz... Kısacası, Sabah'tan Emre Aköz'ün dediği gibi, Fazıl Say sadece kendi reklâmını yapıyor. İlle de bir yere gidecekse gitsin. O gidiyor diye, karalar bağlayacak halimiz yok. Nitekim, Fazıl'ın demecine vatandaşın yaptığı yorumlara baktığımızda; kimsenin bunu ciddi saymadığını görüyoruz. Bazı meslektaşlarımız ise, çok fazla telaşa kapılmışlar. Telaşa gerek yok arkadaşlar, reklâm bu reklâm! Sayın Oktay Ekşi; "Hangi yüzle Say' dur diyeceğiz..." telaşıyla şunu ileri sürüyor: "Fazıl Say gibi düşünmeyenler dünyaya Öküz Çobanı kafası ile bakarlar..." Doğrusu, Say gibi manasını doğru dürüst bilmediği kavramlarla ahkam kesmektense; öküz çobanı gibi bakmak daha zararsız. Hiç olmazsa bozuk düşüncelerle kimsenin zihni iğfal edilmemiş olur...