Bazılarının ağzı kulaklarında... Diyorlar ki: "Kanımızca AYM çok güzel bir karar verdi..." Baykal da yüzüne yapmacık bir tasalı eda yerleştirerek şöyle diyor: "Süreç için üzgünüm ama; çok önemli bir hukuki içtihat çıktı..." Lafı hiç dolandırmadan konuya girelim: Hayır efendim, AYM kararı, ne çok güzel bir karardır, ne de önemli bir hukuki içtihat ortaya çıkmıştır!.. Hatta bu karara, "hukuki" demek bile mümkün değil. Bu karar düpedüz "siyasi bir karar" ve bu karar; sosyolojik olarak Türk toplumunda yeni ayrışmalara, kamplaşmalara, zıtlaşmalara sebep olacak bir karar... Daha da ötesi bu karar, anayasal düzeyde bir kaosa yol açacak niteliktedir. Çünkü bu kararla; sadece Anayasa'nın 148 ve 153'üncü maddeleri değil, egemenlik meselesini tanzim eden 6'ncı ve yasama yetkisini düzenleyen 7'nci maddesiyle; Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri hakkındaki 87'nci maddesi ve Anayasa'nın değiştirilmesi konusunu düzenleyen, 175'inci madde hükümlerini de açıkça ihlal etmektedir. Kısacası bu kararla, Anayasa Mahkemesi TBMM'nin devredilemez nitelikteki yasama yetkisine bir nevi ipotek koymuş bulunmaktadır. Dolayısıyla Bülent Arınç'ın da ifadesiyle çok vahim bir durumla karşı karşıyayız... Bu karar, 367 tuhaflığından bile daha vahimdir! Zira 367 problemi, daha sonraki bir Anayasa değişikliği ile aşılabildi. Ama bu defa durum çok daha çetrefil... Bu kararla; Anayasa Mahkemesi'nin konumu, bütünüyle tartışmalı duruma gelmiştir. Yani, AYM bir güven sorunu ile karşı karşıyadır!.. Bakınız Anayasa Profesörü Ergun Özbudun ne diyor: "Anayasa Mahkemesi 46 yıllık tarihinin en tartışmalı kararını almıştır. 1982 Anayasası sadece şekil yönünden incelemeyi belirginleştirmişti. Bunları denetlemekle sınırlıdır diyordu. Anayasa Mahkemesi kendi anayasal yetkilerini aşmıştır, esas incelemesi yapmıştır. Anayasanın kendisine yasakladığı yetkiyi kullanmıştır, bu açıkça bir yetki gasbıdır. Korkarım yüce mahkemenin uzun vadede güvenilirliğini zedeleyecektir. Anayasa Mahkemesi bu kararıyla yasama organının yerine geçmiştir, hatta kurucu organın yerine geçmiştir. Bundan sonra Anayasayı değiştirmek için iktidar yoktur, yetki Anayasa Mahkemesine geçmiştir." Evet; durum işte bu yüzden çok vahim. Yani, "cüppeli darbe" benzetmeleri boşuna değil. 367 kararındaki "dokuza iki" ile, bu karardaki "dokuza iki" aynıdır. Hiçbir yargısal değişiklik yoktur... Dolayısıyla malum kararların, hangi dürtülerle ve hangi şartlar altında tevlid ettiği de ortadadır. Kimse kendini kandırmasın ve kafasını da kuma gömmesin!.. Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Sami Selçuk 1999 adli yılı açılışında yaptığı o tarihî konuşmada şöyle demişti: "Siyasete bulanmış ya da bulanma olasılığı bulunan, adaleti siyaset terazisinde tarttığı izlenimini uyandıran bir yargı, ne denli duyarlı olursa olsun, kirli adalet salgılar..." Şimdi bazlıları diyorlar ki: "Mahkeme kararlarına herkes saygı göstersin..." Mahkeme kararları elbette kesindir, herkesi bağlar. Yani herkes uymak zorundadır. Ama saygı göstermek başka bir şeydir!.. Bir fikri tartışmada insanlar, kendi görüşüne uymayan düşüncelere de saygı gösterir, göstermelidir. Ancak adaletin söz konusu olduğu hukuki kararlarda, eğer vicdanları kanatan bir durum varsa, nasıl saygı gösterilecektir? Yani hukuksuzluğa saygı gösterin demek, absürd bir durumdur... Bazıları daha da ileri gidiyor: Karara eleştiri getirenlere, aba altından sopa gösteriyor... "Sesiniz çıkarmayın!" demeye getiriyor! Bu durum; aynı Anayasa Mahkemesinin, 27 Mayıs Darbesini eleştirmeye yasak getirdiği kararını (1963/ 83 K.) çağrıştırıyor... "Yargısal darbe"yi eleştirme yasağı ha!.. Arkadaşlar hangi devirde yaşıyoruz? Merak etmeyiniz: 367 kararına millet sert tepki vermişti. Bu karara ise, çok daha sert tepki verecektir.