Ortada garip bir durum var… Ya cereyan eden olaylar birer illüzyon yahut anlatılanlar, sonu mutlu biten birer masal! Geçtiğimiz cuma gününden bu yana yaşananları doğru değerlendirebilmemiz çok çok önemli.
Birileri gözbağcılıkla, yaşanan olayları doğru dürüst görmemize mi engel oluyor ne? Cuma gününden beri cereyan eden hadiseler hayal perdesine düşen bir vehim miydi yoksa? Meral Hanım mı Altılı Masa'dan kalkmıştı, yoksa onun siyasi manevra kabiliyeti sebebiyle, bizatihi masanın kendisi mi kalkmıştı? Meral Hanım’ın ifadesine bakılırsa, ikinci durum meydana gelmiş! Kendisi aynen böyle diyor çünkü: “Ben masadan kalkmadım, masanın kendisi kalktı!..” Allah Allah… Demek oluyor ki, Türk halkı topyekûn müthiş bir “yanılsamaya” düştü! Bu nasıl olabilir diye şaşırma hakkımız olsun bari. İllüzyon, aldatıcı görüntü manasına gelen Fransızca menşeli bir deyim… El çabukluğu marifetiyle veyahut kurgulanmış çeşitli düzenekleri kullanmak suretiyle, izleyenleri acayip bir göz yanılmasına ve gördüklerinden dolayı büyük şaşkınlığa sürükleyen illüzyonistler; eğlence ortamlarında marifetlerini sergileyip bol bol alkış alırlar. Seyirciyi afallatan müthiş görüntülerin perde arkasıyla hikâyenin gerçekte nasıl cereyan ettiği yansıtıldığında, insanlar nereleri kaçırdığını öğrenir. Fakat bu arada olayın eğlenceli kısmı da mazi olmuştur…
Evet, “Geliyor gelmekte olan…” derken, bir kısmı geldi galiba! Şimdi de, geriye neler kaldığını anlamaya çalışmak lazım herhâlde. Öncelikle Masa yerinde durur mu, yoksa tekrar kalkar mı? Kalkarsa o türbülansta bu defa neler olabilir? “Her şey çok güzel olacak…” bir temenni olarak kulağa hoş geliyor. İyi de realite ne diyor? Ona bakmak lazım. Sosyal medyada üfürülenler, hayali anketler, kurmacalar vs. gerçeği ne kadar yansıtabilir? Meral Hanım diyor ki: “Ben sert konuştum ama aslında net konuştum. Şimdi ise çok rahatım…” (13. Cumhurbaşkanını artık seçmiş olmanın rahatlığı!..) Aday belirlemekle seçilmeyi aynı şey mi zannediyor sahi? Bal, bal demekle ağız tatlanmıyor. Meral Hanım “seçilebilecek aday değil” diye, en başından beri karşı çıktığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını, bunca gürültü patırtıdan sonra kabullenmek durumunda kaldı. Ama şimdi her şeyin yoluna girdiğini iddia ediyor. Mesele bu kadar basitse, bunca krizi çıkarmanın manası neydi? Dört gün devam eden alarm vaziyetinin sebebi hiçbir şey miydi? Yoksa her şey yalan mıydı? O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan!..
Şimdi Millet İttifakı'nın bütün paydaşları gerçekten memnun ve rahat mı? Meral Hanım'ın “ülkücülük damarına” karşı, esnek tavırlarıyla beklediği sonucu elde eden Kılıçdaroğlu, artık başka bir motto ile yola devam etmek istiyor. Masa yerine, “Halil İbrahim Sofrası” diye isim verdiği ittifakı genişletmek istiyor. Velakin Meral Hanım bu olamaz diyor. “Sen hisseni bölüşebilirsin amma biz buna girmeyiz” diyor. Peki, bu defa sofra yerde mi kalacak yoksa o da kalkacak mı? İyi Parti daha önce de, “HDP ile biz masaya oturmayız. Onun olduğu yerde biz olmayız…” demişti zaten. Gelgelelim yüzde elli oya yaklaşabilmek için HDP’ye mutlak ihtiyaç var! Akşener “Bakanlık gibi alışveriş olması mümkün değil…” deyince, HDP’den cevap gecikmedi. Şöyle: “Herkes işine baksın… Biz pazarlık yapmayız. Biz politika ve mücadeleyle ilgileniyoruz.” Yani? Oylarına kesinlikle ihtiyaç duyulan HDP ile ilişkiler nasıl seyredecek? HDP ile iş birliği olmadan, an itibarıyla (13. Cumhurbaşkanı) olarak ilan edilen Kılıçdaroğlu’nun seçilme ihtimali büsbütün ortadan kalkar. Netice olarak Millet İttifakı, görünen-görünmeyen, bütün telkin ve teşviklerle; parti tabanlarından gelen zorlamalarla, mevcut iktidarın mutlaka gitmesini isteyen güç odaklarının baskılarıyla, tekrar kalıba girmiş bulunuyor. Ancak önünde çok çetin bir yol var. Her an arabanın dingili kırılabilir…
Pazartesi günü imzalanan on iki maddelik mutabakat metni de hayli problemli. Öncelikle ittifak bileşenlerinin tasarladığı idari yapı, mevcut anayasanın hükümlerine açıkça aykırı. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın “icracı” cumhurbaşkanı yardımcıları olarak atanması planı, Anayasanın 106 ve 127. Maddeleri hükmüne açıkça aykırılık teşkil ediyor. 106. Madde, cumhurbaşkanı yardımcıları arasında herhangi bir hiyerarşik yapı getirmiyor. Diğer taraftan 127. Maddeye göre, mahallî idarelerde görev yapan kişilerin aynı zamanda merkezî yönetimde yer alması, (Merkezî idarenin mahallî idareler üzerindeki idari vesayet statüsü sebebiyle) mümkün değil. Artık iyice anlaşıldığı üzere, bu madde Meral Akşener’in son toplantıda, tekrar Masadan kalkmasını önlemek ve yeniden İttifaka dönmesini sağlamak maksadıyla, mutabakat metnine dâhil edilmiş bulunuyor. Anlayacağınız bu maddenin tatbikat şansı bulunmuyor!..