Obama geldi ve gitti...

A -
A +

Dünkü gazetelerde bir çok köşe yazarı, "Ankara'dan Obama geçti" veya "Obama rüzgarı..." vs başlıklar kullanmıştı. Biz de bunun üzerine yukarıdaki başlığı kullanmayı uygun gördük!.. Hemen ifade edelim; elbette ABD Başkanı Obama'nın Türkiye'ye yaptığı bu ziyaret, (Üstelik Kanada'ya gidişini saymazsak, göreve geldikten sonra bir yabancı ülkeye gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olmak hasebiyle) her yönden büyük önem arz ediyor. Ve şunu da ilave edelim; ziyaret genel hatlarıyla çok başarılı ve olumlu geçmiştir. Ancak... Ne kadar önemli olursa olsun ve ne kadar başarılı geçerse geçsin, devlet başkanı düzeyindeki resmi bir ziyaretin, her derde deva olmasını da herhalde beklememek gerekir. İkinci husus bu çeşit ziyaretlerdeki görüntü ve söylemler, sembolik olarak çok şey ifade etmekle beraber; neticeyi reelpolitik şartlar belirler. Yani liderlerin birbirlerine yaptığı komplimanlar, karşılıklı olarak ülkeler hakkında söylenen gönül okşayıcı sözler vs. hep retoriktir. Özü itibariyle "laf"tan ibarettir. Esas olan fiiliyattır. Bunlar hepinizin bildiği şeyler ama, yine de sık sık hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda vardır! Barack Obama Ankara ve İstanbul'dan pek çok mesajlar verdi. Türkiye ile ilgili mesajlarına ilaveten, Orta Doğu ve bu bölgedeki birçok ülke ile ilgili ayrı ayrı mesajlar verdi. Türkiye -Ermenistan ilişkilerinden tutun da, Amerika -İran münasebetlerine ve daha da ötesi, Amerika'nın İslam dünyası ile başlatmak istediği yeni ilişkiler dönemine kadar, pek çok şey söyledi. Bu arada Doğu -Batı yaklaşmasında köprü ülke olan Türkiye'nin Avrupa ile olan münasebetlerine de birden fazla münasebetle temas etti. Lakin yine yukarıdaki ifademize avdet edeceğiz: Bu mesajların ne kadarı ne ölçüde etkili olacak? Mesela Obama'nın, Türkiye'nin AB üyeliğine kabulü konusunda, Avrupa ülkelerine dönük çağrısı nasıl yankı buldu? Sarkozy ve Merkel'in ters yöndeki açıklamaları hiç de gecikmedi. Diğer taraftan, Obama'nın dünyada nükleer silahların azaltılması konusundaki daveti ne kadar kabul görecek? Bin türlü sıkıntı içindeki Kuzey Kore'nin bile, bu alandaki direnişini gördükten sonra, işlerin ne kadar zor olduğunu kolayca anlayabiliyoruz... Yani dememiz o ki, Amerika Birleşik Devletleri; Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki on yıl içinde kavuştuğu müthiş gücünden epeyce miktarını kaybetmiş ve bir hayli hegemonik zemin kaybına uğramış olmasına rağmen, hâlâ daha dünyadaki tek süper güç olarak şüphesiz belirleyici rolü devam ediyor. Ama bakınız Irak'ta bir türlü istediği düzeni tam olarak oturtamadı. İran'a şimdiye kadar istediği ölçüde söz geçiremedi. Dahası bugüne kadar İran'a karşı izlediği politika'da dramatik bir değişikliğe gidiyor. Amerika, önceki yönetimin dünyayı sopa zoru ile hizaya getirme iddiasından artık vazgeçmiş görünüyor. Türkiye - ABD ilişkilerine yarın devam edelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.