Hakiki bir demokrasi için, iktidar kadar sağlam bir muhalefet de zaruridir... Daha önce de bu köşede, halk dili ile ifade ettik; tek kanatla uçmak veya tek bacakla yürümek mümkün değildir. Parlamento çatısı altında yeterince güçlü ve fonksiyonel bir muhalefet olmadığı zaman, işin içine demokrasi dışı unsurlar veya sokak hareketleri (yani anarşi) dahil olmaya çalışır ki, sonu karakolda biter! Bu açıdan uzun zamandır Türkiye'nin ciddi bir muhalefet arayışı var. CHP, bu isimle kurulan Türkiye'nin en eski partisi. Lakin tek parti dönemi hariç, altmış seneden beri; tek başına iktidara gelme başarısını gösteremedi. En fazla iktidara ortak olabildi. Zira ismindeki "Halk" ifadesine karşılık, şimdiye dek halkın yanında olabilecek politikalar sergileyemedi. Tam aksine inatçı bir devletçilikle, her daim halkın iradesini küçümseyen; seçim sandığı yerine, mesela silahlı güçleri devreye sokarak iktidara oynayan bir gidişat sergiledi. Fakat öyle bir gün geldi ki, bütün bu anlayışlar iflas etti. Neticede Halk Partisi de kendisini yenilemenin kaçınılmaz olduğunu net olarak gördü. Ama bunu sağlayacak hakiki bir değişim yerine, makyajla işi idare etmeye çalışıyor. İşte zurnanın zırt dediği yer burası... Bir partide değişimin söz konusu olabilmesi için, köklü bir program ve politika değişikliği şarttır. CHP bunu yaptı mı? Hayır!.. Peki yapacak gibi görünüyor mu? Hadi biraz şans verelim ama, çok şüpheli. Bu olmayınca da, partinin genel başkanının bir saray entrikası ile değiştirilmesi, yahut genel sekreterinin yenilenmesi vs. ile bir yere varması asla ve kat'a mümkün değildir. Kimse kendisini kandırmasın! Nur Serter Yerine Binnaz Toprak'ın veya Şükrü Elekdağ ile Onur Öymen'in yerine Faruk Loğoğlu ve Osman Korutürk'ün gelmesi neyi ne kadar değiştirebilir ki!.. Canan Arıtman gibi sivri ve antipatik isimlerin olmaması bir avantaj sağlayabilir belki. Ama Önder Sav'ın yerine kardeşi Atilla Sav'ı, yahut Rahşan Ecevit'in gözdesi Emrehan Halıcı'yı Parti Meclisi'ne almakla da, ne parti içi dengeler sağlanmış olur, ne de solda birlik ve bütünlük sağlanabilir. Yani demem o ki, bu iş birkaç yeni isim eklemekle olacak bir şey değil... Şarkı söylemek, kasket takmak; yahut 1970'lerin romantizmine geri dönüş yapıp Che Guevera'nın beresini takmak/taktırmak filan, bunlar sadece görüntü hoşluğudur. Kurultay salonuna iyi gelir. Salonun kalabalık olması, hiçbir zaman seçimlerin kazanılacağına delil değildir. Kaldı ki, sadece bir ay önce kurulan HAS Parti'nin de, kongre salonu en az bu kadar kalabalık ve heyecanlı idi. Bugün bir kısım medyada CHP Kurultayının çok heyecanlı ve başarılı geçtiğini okuyabilirsiniz. Hatta bazıları kendisini tutamayıp bunun bir iktidara yürüyüş olduğunu da söyleyecektir. Ama kazın ayağı öyle değil. Kimsenin söylemediğini biz söyleyelim: CHP bu yapı ile, bu politik anlayış ile ve bu lider ve bu kadro ile iktidara zor gelir!.. "Benim Adım Kemal Kılıçdaroğlu" demek, yahut "Parayı bulurum diyorsam bulurum..." gibi çıkışlarla iktidar olunsaydı, bugüne kadar ne yiğitler geldi geçti bu meydanlardan, bir hatırlayın bakalım... Kılıçdaroğlu'nun temayüz ettiği alan yolsuzluk iddiaları. Ancak bugüne kadar ileri sürdüğü hiçbir ithamın arkasını getiremedi. Açıkçası hepsi havada kaldı. Son örneği de Kayseri hikâyesidir. Ama Kayserililer çok iyi hesap yapar. Bunun faturasını tahsil ederler gibi geliyor bana... Tekrar hatırlatalım: Kurultay yapmak, iktidara gelmek demek değildir!