Kendisi de makine mühendisi olan bir okuyucumun ısrarlı talebi üzerine, diğer aktüel konuları bugünlük bir tarafa bırakarak, Türkiye'nin bilimsel ve teknolojik gelişmeleri zamanında ve yeterince kullanarak, kalkınmasını hızlandırması meselesine değinmeye çalışacağım. Zaman zaman beni ziyaret etme nezaketinde bulunan kıymetli okuyucum, ülke meselelerini yakından ve ciddiyetle takip eden, görüşleri dikkate alınması gereken bir şahsiyet. Türkiye'nin bulunması gereken noktaya bir türlü ulaşamamasını hazmedemeyen, "nasıl ilerleyebiliriz?" sorusunun cevabını kendince samimiyetle arayan bu okuyucumun ilgili makamlara duyurmasını istediği önemli bir husus var. Amerika'da, sanayi ve teknoloji alanındaki başdöndürücü gelişmenin motoru ve öncüsü harp sanayii ve teknolojisidir. Elektronik ve uydu haberleşmesinden uzay teknolojisine, konvansiyonel silah sistemlerinden nükleer teknolojiye kadar her sahada, yeniliklerin ve gelişmenin motoru askeri orijinlidir... "Süper Güç" Amerika Birleşik Devletleri'nin ekonomisinin lokomotif gücünün de, harp ve silah sanayii olduğu herkesin malumudur! Okuyucumuz Cemal Bey, bu kısa değerlendirmeyi yaptıktan sonra, Türkiye'nin bilimsel gelişmeleri hayata geçirme ve uygulamada teknolojik kapasitesini artırma yolunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin öncü rol üstlenmesi gerektiğini ifade etti. Bunun için de, başta elktrik-elektronik mühendisleri olmak üzere, endüstri, makine, uçak, gemi inşaat vs. yüksek teknolojik bilgi ve donanımı gerektiren sahalarda eğitim görmüş kişilerin askerlik görevleri sırasında, eğitim yedek subaylığı yerine, askeri üretim ve işletme tesislerinde görevlendirilmesi düşüncesini dile getirdi. Cemal Bey, bu gibi nitelikli ve sayısı az yedek subayların, eğitim alanlarında, "kaldır kolları, çek dizleri..." nevinden diğer personelin de yapabilecekleri görev yerine, üç aylık temel eğitimden sonra, askeri fabrikalara yönlendirilip buralarda çalıştırılmalarının hem ordu için, hem de daha sonraki dönemde özel sektör için büyük bir kazanım olacağını söylüyor ve bu görüşünde ısrar ediyor. Çünkü, belli bir süre askeriyenin gelişmiş teknoloji ile donatılmış tesislerinde çalışma şansı yakalayan bu kişilerin hem şahsi tecrübe kazanacaklarını, hem çalıştıkları işletmelere katkıda bulunacaklarını ve hem de daha sonra sivil hayatta, buralarda elde ettikleri deneyim ve birikimlerini kullanarak ülke endüstrisine daha çok faydalı olabileceklerinin altını çiziyor. Bu noktada benim kendisine bir itirazım oldu. Dedim ki, zaten bu kabil eğitim almış üniversite mezunları yedek subaylıklarında, özel olarak değerlendirilip alanları ile ilgili yerlerde görevlendiriliyorlar. Ancak Cemal bey, mevcut uygulamanın yeterli olmadığını, sadece ihtiyaca göre bu seçimin yapıldığını, ihtiyaç fazlasının ise genel olarak, yani teknik ve sosyal bilimler eğitimi kriter ayrımı yapılmadan değerlendirmeye tabi tutulduğunu söyledi. Ve bir an önce bu potansiyelden yararlanmak için özellikle mühendislik eğitimi almış yedek subay adaylarının yukarıda teklif edildiği şekilde doğrudan teknoloji üretimine katkı sağlayacak biçimde değerlendirilmesinin ülke kalkınmasına ivme kazandıracağını tekrarladı. Vatandaşın sesini ilgili ve yetkili yerlere ulaştırma noktasında, üzerimize düşen görevi ifa etmiş olabilmek için biz de Cemal Bey'in görüşlerini kısaca buraya derc ettik. Elbette bu kadar önemli ve detaylı bir konuyu sadece bir yazıda yeterince ifade edebilmek mümkün değildir. Ancak, "azdan çoğa işaret vardır..." kabilinden, meseleye işaret etmek ve gündeme getirmek için bu satırları yazdık. Çünkü bir başka acı gerçek daha var. Birkaç gün önce basında da yer alan bir haber-araştırmaya göre, Türkiye, bilimsel gelişmeleri hayata geçirme becerisi noktasında Vietnam'ın bile gerisinde yer alıyor! Yani Türkiye bugünkü konumunu mutlaka değiştirmek ve geliştirmek zorunda. Bunun da yolunu hep beraber bulmak zorundayız!..