Orta Doğu'da tehlike büyüyor!..

A -
A +

İsrail hükümeti, Filistinlilere karşı kullandığı aşırı güç ve yürüttüğü sertlik politikasından beklediği sonucu alamadı. Tam tersine, başka sertliklerle mukabele gördü ve ülkesine karşı yeni cephe veya cepheler açıldı... Filistinli bir örgüt tarafından kaçırılan bir askerini kurtarmak için giriştiği harekâtla onlarca Filistinli sivili de katleden İsrail, bununla da kalmayıp özellikle Gazze Bölgesinde, Filistin halkının hayatını zindan edecek şekilde altyapıyı da tahrip etti. Filistin halkını aç-susuz ve karanlıkta bırakarak, Hamas Yönetimini iktidardan düşürmek veya istediği tavizleri koparmak için, şiddet uygulamada ölçü tanımayan İsrail, Filistin toprakları üzerinde bir devlet yapısının mevcut olmamasını sonuna kadar istismar etmekten kaçınmadı. Daha önce de burada ifade edildiği üzere; dünyanın etkili devletlerinden ve uluslararası kuruluşlardan, İsrail'in hukuk dışı uygulamalarına hemen hiç tepki gelmedi. Dünyanın kayıtsız kalmasını fırsat bilen İsrail, sadece kaçırılan askeri kurtarmayı değil, bu olayı fırsat bilerek daha pek çok hedefini gerçekleştirmenin peşine düştü... Ancak hesaplamadığı veya beklemediği başka bir durum ortaya çıktı. Lübnan'daki Hizbullah Örgütü, iddialara göre Gazze'deki Filistinlilere destek vermek için iki İsrail askerini kaçırdı. El Cezire televizyonunun haberine göre yedi İsrail askeri de öldürüldü. İsrail bu olayı savaş sebebi kabul ederek, Lübnan topraklarına girdi. Böylece Orta Doğu, yeni bir büyük gerginlik ve nereye kadar varacağı şimdilik kestirilemeyen çatışmalarla çok tehlikeli bir döneme girmiş oluyor. Bu İsrail'in Lübnan'a ilk girişi değil. Daha önce de Güney Lübnan bölgesini 22 yıl boyunca işgal altında tutmuş olan İsrail, başta Hizbullah olmak üzere, Lübnan'daki çeşitli direniş örgütlerinin taciz ve saldırıları sonucunda; 2000 yılında kendiliğinden geri çekilmişti. İsrail'in sahip olduğu askeri güç ve uluslararası arenada ABD'den gördüğü kayıtsız şartsız destek de şimdiye kadar etrafındaki dağınık ve zayıf komşularına karşı, istediği gibi güç gösterisinde bulunma imkanını verdi. 1948 yılından bu tarafa İsrail Arap ülkelerine karşı girdiği beşi büyük çapta olmak üzere sayısız çatışmadan hep başarı ile çıktı. İsrail'i pervasız politikalar gütmeye sevk eden de bu durum olsa gerek. Kendisine belli oranda tehdit teşkil edecek Arap ülkelerinin başında yer alan Irak'ın 2003 yılından beri ABD ve İngiltere'nin işgali altında olması ve işgal yanında iç savaş ve bölünme tehlikesi ile boğuşması, İsrail'in başta Filistin yönetimi olmak üzere, Lübnan ve Suriye gibi daha çok iç karışıklık ve istikrarsızlıklar sebebiyle, bir savaş ortamını kaldıramayacak olan ülkelere karşı elini oldukça güçlendiriyor. Bu sebeple İsrail, diplomatik söylemde barış istediğini tekrarlamakla birlikte; gerçekte barış için pek de çaba sarf etmemektedir. Tam tersine barışa yaklaşıldığı bazı zamanlarda, İsrail gereksiz sertlik politikaları ile barışı biraz daha çıkmaza sokmaktadır. Daha önce sertlik politikası uygulayan birçok İsrail politikacısı, sonunda sertlikle bir yere varılamayacağını görüp barışa razı oldu ve kısmen ilerlemeler sağladı. Ancak bu liderlerin politik hayatları attıkları barış adımlarından sonra pek sürmedi. Filistinlilere karşı en sert politikaları izledikten sonra, barışı seçen İzak Rabin, fanatik bir Yahudi tarafından öldürüldü... Bu cinayet, iki bin yıldan beri Yahudiler arasındaki ilk kan dökülmesi idi! "Lübnan Kasabı" lakabı ile anılan Ariel Şaron da, çeyrek yıllık sertlik politikalarından sonra, barışı sağlamak için tek taraflı bir kararla Gazze'den çekildikten sonra, eski partisi tarafından yalnız bırakıldı. Yeni bir parti kurarak politikasını sürdürmek isteyen Şaron da beyin kanaması geçirerek komaya girdi ve siyasi hayatı sona erdi. Şaron'un yerine geçen Ehud Olmert, asker kökenli olmayan bir politikacı olmakla beraber, kendinden önceki asker başbakanlardan daha sert uygulamalara girişti... Dünkü açıklamaları da son zamanlardaki uygulamaları gibi çok sertti. Bakalım bu politikalardan nasıl bir sonuç çıkacak! İsrail'in dün Lübnan topraklarına yeniden girmesiyle birlikte, bölgede dengeler iyice altüst oldu. Bu yeni gelişmelerin, Arap-İsrail çatışmalarını, İran-İsrail münasebetlerini ve ABD-İran gerginliğini hangi yöne götüreceği konusunda, pek çok soru işareti var. İran'ın nükleer çalışmaları konusunda, diplomatik yollardan bir sonuca ulaşmak isteyen Amerika, İsrail'in son zamanlardaki politikaları sebebiyle yeni bir sıkıntıya girecek gibi görünüyor. Çünkü yüzlerce nükleer başlığa sahip olduğu bilinen İsrail'in nükleer pozisyonu, bu son olaylar sebebiyle daha güçlü şekilde uluslararası camiada tartışma konusu olacaktır. ABD İsrail'e kayıtsız şartsız destek vermeyi sürdürürse, diğer aktörlerin İran'a karşı kendisine verdiği desteği muhafaza edebilir mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.