Askeri darbe ve darbelere teşebbüsle ilgili davalarda, ilginç diyaloglar yaşanıyor... 12 Eylül'e dair davada bir no'lu sanık olan Kenan Evren'in, hayli ilginç bir savunması yansıdı. Buna göre Evren, başarıya ulaşmış darbelerin soruşturulamayacağını ileri sürüyor! Şayet tersi olsaymış, o zaman soruşturulabilirmiş. Acaba Evren, bu argümanla; 27 Mayıs Darbesi ve Talat Aydemir kalkışmalarını mı örnek aldı?! Öyle ya, 27 Mayıs sonuca ulaştığı için, soruşturulamamış. Ama Talat Aydemir, birincisinde affedildiği halde ikinci kez darbeye kalkışınca yargılanıp idam edilmişti... Hayır, hayır Şaka! Ama şu var: Evren'in yargılayamazsınız ısrarına karşı, yargılama süreci devam ediyor. İlgili mahkeme, Evren'in sağlık sebepleriyle duruşmaya gelememesi halinde bile, telekonferansla ifadesinin alınması için gerekli tedbirleri almış bile. Yani hukuk işliyor. Balyoz Davasından yargılanan E. Org. Çetin Doğan'ın zaman zaman mahkeme salonunda yaptığı çıkışlar, eskiden çok ilgi çekerdi. Önceleri medyada çok sık haber konusu olan Doğan'dan, epeydir ses seda çıkmıyordu. Üç gün önceki duruşmada, Mahkeme heyetine "Bu cesareti nereden buluyorsunuz?" gibi tuhaf bir soru sorunca, gazete başlıklarındaki ifadeyle, Başkan'dan "okkalı bir cevap" aldı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken; "Mahkemeler cesaretini Türk Milletinden ve yasalardan alır. Başka bir yerden almaz..." diyerek, millet adına yargılama yapan mahkemelere, kimsenin saygısızlık yapamayacağını hatırlattı... Andıç Davasında da, genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ, dün de burada temas ettiğimiz ilk duruşmasında, "iddianameye itibarım yoktur" diyerek, bundan böyle savunma yapmayacağını ve sorulacak sorulara da cevap vermeyeceğini ifade etti. Başbuğ, daha sonra, yargılama şeklinin ciddiyetten yoksun olduğunu ileri sürerek, duruşma salonunu terk etti. Ancak bir saatlik aradan sonra, yeniden başlayan duruşmaya tekrar katıldı. Başbuğ'un bu tepkisel yaklaşımı, şüphesiz yargı sürecinin gidişatını değiştirmez. Dava, ilgili yasa hükümleri çerçevesinde, sonuna kadar devam edecektir. Sonucun ne olacağı ayrı konu. Bu arada, eğitimde 4+4+4 formülüne karşı, muhalefet partilerinin; özellikle CHP'nin direnişi de sürüyor. Önceki gün Ankara Tandoğan meydanında yapılan halka açık Grup Toplantısı, beklenen ölçüde parlak geçmedi. Halkın katılımı konusunda, Melih Gökçek ile CHP'li Gürsel Tekin arasındaki polemik de hız kesmiyor! Gökçek fotoğrafı delil göstererek, en fazla sekiz bin kişinin gelmiş olabileceğini söylerken, Tekin bunu seksen bin olarak kabul ettirmeye uğraşıyor. Bazı CHP'liler ise, yirmi bin rakamını telaffuz ediyor. Kalabalık tartışması süre dursun, AK Parti de, muhalefetin bütün direnişine rağmen, mecburi eğitim süresi ile ilgili kanun teklifini; Genel Kurul'dan geçirmek üzere, adeta seferberlik ilan etmiş durumda. Muhalefetin direnişine, bazı sendikalar da sokakta destek veriyor, ama Parlamento zeminindeki yasama faaliyetinin bu şekilde engellenmesi mümkün olmayacağına göre, bu kanun eninde sonunda çıkacak demektir. Özetlersek, yasama, yürütme ve yargı erklerinin kendi görevlerini ifa etmesi, demokrasinin işlediğini gösterir...