Dünkü gazetelerde, Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika'nın beyanları hayli geniş yer aldı. Acaba Türkiye'nin aydınları, strateji uzmanları; dış politikaya ve dünyadaki gelişmelere ilgi duyanlar Buteflika'nın söylediklerini ne kadar dikkatle okudular?! Daha doğrusu kaç kişi gereken ilgiyi duydu? Bu sorulara cevap ararken Cezayir'e hangi pencereden baktığınız önemli. Osmanlı idaresi altında bulunduğu asırları, Fransız sömürgesi olduğu dönemi, Kurtuluş Savaşı yıllarını, ardından gelen darbeler sürecini ve nihayet yakın zamanda yaşanan çalkantılı siyasi ortamı ve bunun arkasındaki sebep ve saikleri etraflı şekilde gözden geçirmek gerekiyor... Cezayir 2 milyon 382 bin kilometre kare yüzölçümü ve zengin tabii kaynakları (Başta petrol ve doğal gaz) ile Kuzey Afrika'nın en önemli ülkelerinden biridir. Fransa'ya karşı sekiz yıl süren çok kanlı bir kurtuluş savaşından sonra bağımsızlığına kavuşan Cezayir'in Türkiye ile münasebetleri çok dramatik bir geçmişe sahip!.. 1955 yılında Asya-Afrika devletlerinin Cezayir meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine alınması yönündeki ortak talebine, Türkiye NATO üyeliğini öne sürerek karşı çıkıyordu. Halbuki aynı dönemde Yunanistan NATO ve Balkan Paktı üyesi olduğu halde, aynı oylamada Cezayir lehine oy kullanmıştı. Ne yazık ki Türkiye, aynı hatayı 1957 ve 1958'de tekrarlayarak, Cezayir'e karşı Fransa'nın yanında yer almıştı. Bu tarihî hata, Cezayir halkını büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. Zira Cezayir, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşını örnek alıyordu! Evet... Dış politika tarihimizdeki en büyük yanlışlıklardan biri olan bu hatayı; merhum Turgut Özal, başbakanlığı sırasında Cezayir'i ziyaret ederek ve Cezayirlilerden özür dileyerek bir parça hafifletmişti. Şimdi de, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün bu ülkeye gerçekleştirdiği ziyaret gerçekten çok önemli. Devlet Başkanı Buteflika, kendisi ile iki saat baş başa ve iki saat de yemekte olmak üzere dört saatlik bir görüşme yaptı. Buteflika'nın açıklamalarında hem ekonomik hem siyasi önemli açılımlar var. Diyor ki: "Bizi sömüren Fransa ile serbest ticaret anlaşması yaptık. Aynı anlaşmayı Türkiye ile yapmaktan çekinmeyiz. Önümüzdeki beş yıl içinde 55 milyar dolarlık ihaleler açacağız. Bu büyük pastadan en büyük payı Türk firmalarına vermek istiyoruz..." Ama daha da önemlisi, Buteflika'nın siyasi iş birliği ile alakalı olarak söyledikleridir: İngiliz Uluslar Topluluğu (Commenwealth) örneğini göstererek, Osmanlı Milletler Topluluğu kurulmasını teklif ediyor. Diyor ki: "İngiltere bu topluluğu eski sömürgeleriyle yaptı. Ama biz Osmanlıyı hiçbir zaman sömürgeci olarak görmedik. Güçlü ve hoşgörülü Osmanlı düzeni günümüz dünyasına uygulanamaz mı, ona bakmalıyız. Biz Osmanlının bir parçasıyız. Osmanlıyı biz davet ettik ve gitmesini hiç istemedik..." Biliyorum, uzun yıllar dışişleri bakanlığı da yapmış olan yaşlı ve çok tecrübeli Buteflika'nın bu sözlerini duyan bazı sivri akıllılar ile ufuksuzlar hemen dudak bükecektir. Bir kısmı Cezayir'in irtica ülkesi olduğunu söyleyecek, diğer bir kısmı da ABD veya AB'nin böyle bir topluluğun kurulmasına asla müsaade etmeyeceğini, zaten Türkiye'nin de böyle bir oluşuma öncülük yapacak konumda olmadığını müthiş bir ileri görüşlülük(!) ile yazıp çizecektir. Bunu da tabii karşılamak lâzım. Çünkü, sindirilmiş, ufku karartılmış, korkutulmuş ve düşünce itibariyle teslim alınmış kişilerden ancak böyle bir davranış beklenir. Onlar için tek çıkar yol, ABD yahut AB'ye kapılanıp kendini garantiye(!) almak, böylece statükoyu muhafaza etmek ve herhangi bir riske girmemektir... ABD ne kadar dayatmalarda bulunursa bulunsun; AB, ister istemez Sevr'i hatırlatan saçma sapan taleplerle (Öcalan'ın yeniden yargılanması, yeni azınlık kavramları vs.) karşımıza dikilirse dikilsin, biz at gözlüğü ile baktığımız istikametten ayrılmamalıyız. Bunlara göre ilerlemenin de, kalkınmanın da, medeniyetin de tek çaresi budur!.. Tarihimizi, zenginliklerimizi, avantajlarımızı, kendimize has ve bizi farklı kılan siyasî ve tarihî geçmişimizi bir kenara bırakıp, bize dikte ettirilmek istenen her şeyi peşinen ve itirazsız kabul etmeliyiz. Etmeliyiz ki, Batı'dan iltifat görelim. Öyle farklı alternatiflere de zinhar yönelmeyelim! Kimsenin bu satırları yanlış anlamasını da istemem. Yani bunları söylerken, Buteflika'nın diplomatik tecrübe ve nezaketiyle zenginleştirdiği iltifatlara balıklama atlayıp, hemen her şeyin hallolabileceğini sanacak kadar saf değiliz elbet. Ama daha kırk yıl önce reddi miras yaptığımız eski bir parçamız, bakınız bizden ne kadar daha ihatalı düşünüyor!.. İşte ben bundan bir ders çıkarılmasını teklif ediyorum.