Merhum Turgut Özal, vefatının 13. yıl dönümünde yine önemli tartışmaların konusu oldu. Lehinde ve aleyhinde çok şey söylendi, yazıldı ve çizildi. Tek başına bu tartışmalar bile, merhum Özal'ın fikrî ve siyasî hayatımızda bıraktığı derin izlerin yeterli bir yansımasıdır... İflah olmaz muhaliflerinin bile; çoğu yerde hakkını teslim etmek zorunda kaldığı Turgut Özal, hem fikirleriyle ve hem de icraatıyla, hakikaten yeri doldurulamayacak bir liderdi. Vefatının üzerinden bunca sene geçmesine rağmen; hâlâ daha onun ismi etrafında yaşanan bunca siyasi, ekonomik ve sosyal tartışmalar, esasen Turgut Özal'ın siyasi tarihimizdeki yerini perçinlemiştir. O sebepledir ki, Kocatepe Camii'nde okunan mevlidi dinlemek için toplanan kalabalığı, anlayamayan, yahut hazmedemeyen bazıları, bunu Özal'ın "Cumhuriyetin kazanımlarını çürütmesinden dolayı" şükran borcu(!) olarak değerlendirmeye kalkışıyor. Ama önemli değil... Böylelerinin nesli kelaynak kuşları gibi giderek azalıyor. Vaktiyle merhumu Kürtçülük yapmakla suçlayan bazıları da yıllar sonra, ilk defa onun gündeme getirdiği çözümleri benimseme noktasına geldi!.. Liderlerin en bariz vasıflarından biri de ileri görüşlü olmalarıdır. Basireti bağlı veya hiç olmayanlar ise, liderlerin ileri görüşlülüğünü anlayamayıp anlamsızca düşmanlık ederler... Elbette at gözlüğü takmış olanlar dünyaya geniş pencereden bakamazlar. Onlar ancak dar kalıplara sıkışmış vaziyette ve modası geçmiş klişe laflarla, saçma sapan dogmalarla fikir tüccarlığı yapamaya kalkışırlar. Bırakınız yapsınlar... Özal'ın hakkını teslim edenler, ona hâlâ buğz edenlerden çok çok daha fazla. Bakınız Hürriyet gazetesinden Cüneyt Ülsever, "Mukayeseli Turgut Özal analizi" başlıklı yazısında ne diyor: ".... Kanımca diğerlerinden en önemli fark: Turgut Özal öncesi ve sonrası Türkiye'yi yöneten liderler dünyaya Türkiye'den bakarken, bir tek onun Türkiye'ye dünyadan bakmasıdır. Bir tek o dünyayı izleyerek, analiz ederek, gidişatı takip ederek Türkiye'ye yön vermeye çalıştı. Bu gayreti sonucu da onun Türk insanına en büyük katkısı, Türk insanının o güne dek sahip olduğu dünyayı ve kendini algılama sistematiğini altüst/tersyüz etmesidir. Turgut Özal öncesi ve maalesef şimdi tekrar; içine kapanık, ürkek, şüpheci, iktidarda olsa dahi bunu kavramaktan aciz, ufacık meseleleri mesele zanneden, ama devlete ama cemaate biat etmeyi var oluş gerekçesi addeden, birbirine dargın, gerilimi varlığının ispatı sanan ve en önemlisi edilgen bir 'insan prototipi' toplumumuza egemen olmuştur. Kendisine, ama devlet aygıtı ama cemaat tarafından 'güruh' muamelesi yapıldığından, kendini benzemeye çalıştığı her kim ise aynen onun fotokopisi olarak gören 'normal yurdum insanı' prototipini zamanında altüst/tersyüz ettiği için Turgut Özal, Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği en önemli liderdir. Lideri lider yapan sadece çıkardığı müspet kanunlar, arz ettiği olanaklar ve hatta bir yerden sonra ülkenin ulaştığı rakamlar değildir. Lideri lider yapan özellik, yönettiği insanların zihniyetine yaptığı katkıyla ölçülür..." İşte dünyaya "sol"dan veya "sosyal demokrat" açıdan bakan bir meslektaşımızın Turgut Özal hakkındaki düşünceleri. Yine bir sosyal demokrat olan aynı zamanda iktisat profesörü yazar Mehmet Altan da, "24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları"nın mimarı olan Turgut Özal'ın bu ülkede açtığı büyük çığırlardan hareketle, aslında bir anlamda T.C.'nin 26 yaşında olduğunu belirtiyor. Zira, ülkenin ekonomik ve sosyal hayatında devrim niteliğinde yeniliklere kapı açan; gerçek anlamda serbest piyasa ekonomisi, bu kararlarla hayata geçmiştir... Evet, kim ne derse desin gerçekler ortada. Özal hakkındaki konuşmaların ve tartışmaların niteliğine gelince, şu temel hükmü unutmayalım: "Her kap içindekini sızdırır..."