Yazının başlığına bakıp da tıbbi konularda bir yazı yazacağımı sanmayın! Öyle olsaydı ağız ve dil rahatsızlığı ile ilgili (pamukçuk) oluşumunun Latince ismini yazarak başlamam gerekirdi. O işi ilgili sahanın uzmanlarına bırakmak en doğrusu. Ancak ağız ve dil fonksiyonlarının konuşma ile ilgili bölümleri; meslek icabı, zaman zaman bizim de ilgi alanımıza girer elbette!.. (Ağzı olan konuşuyor!) şeklinde bir halk deyimi vardır. Bu deyim genellikle, bir konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan; yalan ve yanlış konuşanlar için kullanılır. Türkiye'de bir biçimde meşhur edildikten sonra, yurt dışında da ismi acayip derecede pompalanan hikaye-roman yazarı Orhan Pamuk; ilgisi varsa bile, bilgisinin olmadığı kesin olan bir konuda öyle bir konuştu ki... Delinin kuyuya attığı taş misali! Şimdi kırk tane akıllı uğraşsa bile yetmeyecek. Çünkü, Türkiye'nin AB'ye giriş hikayesi, Orhan Pamuk ismi etrafında çizilen kırmızı çizgilere gelip dayanmış durumda!.. "Geleceğin Nobel adayı yazar Orhan Pamuk'un davası AB'nin kırmızı çizgileri içindedir..." Böyle diyor, AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Bay Olli Rehn. "Bir milyon Ermeni'yi, otuz bin Kürdü öldürdük..." dediği için alenen Türk milletini aşağılama suçunu işlediği iddiasıyla, altı aydan üç yıla kadar hapis talebiyle yargılanıyor Orhan Pamuk. Bir siyasi kişilik olan Olli Rehn, Nobel ödülüne aday olacak kimseleri belirliyorsa, anlayın o arenada neler döndüğünü!.. Zaten İslam dünyasında şimdiye kadar Nobel Edebiyat Ödülü verilen kimselere bakarsanız işin içinde başka işler olduğunu derhal fark edersiniz! Mısırlı Necip Mahfuz mesela: eserlerinde baştan aşağıya İslama hakaret ve irtidat, yani mürtedlik işleyen ve bundan dolayı ülkesinde eserleri yasaklanmış, Müslümanlar nazarında sapkın bir yazar... Aynı şekilde Bangladeşli feminist Teslime Nesrin: Evlendiği günün gerdek gecesinde, nikahlı eşinin yüzüne kapıyı kilitleyip, eski dostunu pencereden içeriye alan ve dolayısıyla resmi kocasına evinin önünde sinir krizleri geçirttiren bir şehvetperest!.. Geleceğin Nobel adayı Orhan Pamuk'u bu kadar forse eden Avrupalı ve Amerikalı dostlarımız onun hangi özelliklerine meftun bilmiyorum. İnsan okumadığı, okuyamadığı kitaplar için doğal olarak hayıflanır. Ben şimdiye kadar Orhan Pamuk'un hiçbir kitabını okumadım. Bunun da sebebi şudur; mesleği edebiyatçılık olan Pamuk'un kitaplarını dikkatlice okuyan dostlarımın yönlendirmesi. Yani okumadığım için bir şey kaybettiğimi düşünmüyorum, dolayısıyla da hayıflanmıyorum. Aslında hikaye ve romandan çok şiir meraklısıyım. Özellikle de divan şiiri... Fakat yine de hikaye ve romanlara da yabancı değilim. Hatta vakit bulabilsem, Ömer Seyfettin'in, Tanpınar'ın, Kemal Tahir'in, Peyami Safa'nın Tarık Buğra'nın okuduğum ve okuyamadığım bütün kitaplarını tekrar ve daha dikkatlice okumak isterim. Orhan Pamuk için böyle bir duygu; yukarıda kaydettiğim sebeplerden ötürü, içimde belirmiyor. Hele hele onun bilmediği konularda bilmiş gibi davrandığını ve de dışarıdaki odaklarca habire parlatılmaya çalışıldığını gördükten sonra; Pamuk soyadını taşımanın, ya da "Kar" ismiyle eser yazmanın ak-pak olmak için yeterli olmadığını daha iyi anlamış bulunuyorum. İyi ki boşuna vakit kaybetmemişim. Kırmızı çizgilere gelince; ne yalan söyleyeyim, iş bu kadar ayağa düşmüşse çekiver kuyruğunu gitsin!..