Paris yine yanıyor, alevler Avrupa’nın her yanından…

Sesli Dinle
A -
A +
Yaklaşık 18 sene evvel, Ekim 2005’te de benzer şekilde, Paris sokakları alev alev yanıyordu… Eylemlerde boy gösterenler yine “MAĞRİB” yani Kuzey Afrika ülkelerindendi çoğunluk olarak. Dönemin Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, onları “ayak takımı” diyerek tahkir ve tezyif ediyordu. Ve o sefil anlayış üzerine kurulu, ölçüsüz, insafsız, son derece zalim politikaları sayesinde, cumhurbaşkanlığına tırmanmıştı iyi mi?.. Eylemlere katılanlar 12-25 yaş arasıydı. Bugünkü tabloya ne kadar benzediğini ayrıca belirtmeye gerek var mı? Büyük ekseriyeti göçmen kökenli olan bu kitledeki işsizlik oranı, yüzde kırkların üstündeydi… Bugün de değişen bir şey yok. Aynı olumsuz dengeler devam ediyor.
 
2005’teki olaylar yine bir polis kimlik sorgulaması ve kovalamacası sonucu patlak vermişti. Fransız polisinin Afrika kökenlilere kimlik sorması öyle sıradan bir olay değil, her an bir kâbusa dönüşebilir! Küçük bir ayrıntı ile o gün kaçan gençler bir değil üç kişiydi, araba ile değil de yaya kaçıyorlardı… Yüksek gerilim trafo kulübesine sığınmaya çalışırken, ikisi akıma kapılıp hayatını kaybetmişti.
 
Bunlardan Zyed Benna, (polisin 27 Haziran günü Nanterre kentinde vurup öldürdüğü) Nahil gibi, 17 yaşında idi…  Bouna Traore ise daha 15 yaşında idi…  Ağır yaralanan üçüncü genç Muhittin Altun da, henüz 17’sinde idi… Elim hadise üzerine öfke dalgaları çabuk kabarmıştı ve 11 gün içinde, başta Paris olmak üzere çeşitli kentlerde yaklaşık dokuz bin araç yakılmıştı. Anlayacağınız Fransa Devleti bu çeşit olaylarla ilk defa karşılaşmıyor. Olaylar bugünkü gibi yine Belçika’ya da sıçramıştı. Bu defa İsviçre’de de kıpırdamalar oldu…
 
Bundan önceki Sarı Yelekliler nümayişlerini ve son olarak emeklilik yaşının yükseltilmesine verilen tepkileri de bu arada hatırlayınız.
Yalnız hadiseleri teşhis ve tanımlamada şimdi farklı jargon kullanılıyor. Mesela Almanlar, dikkat çekici biçimde; Fransa’da kamu düzeninin tehlikede olduğunu dillendirirken, şöyle bir hüküm de veriyorlar: “Komşu Avrupa ülkesinde Müslümanlar iç savaş çıkarmaya çalışıyor. Dikkatli olmalıyız…” Bu değerlendirme, bir “AVRUPA BAHARI” endişesini mi yansıtıyor acaba?
 
Almanya’daki göçmen nüfusun miktarı ve bunun geleceğe dönük muhtemel etkilerini göz ardı etmeyin demeye getiriyorlar aynı zamanda. Bu yaklaşım, Avrupa ülkelerinin hem kendi iç politikaları hem de kendileri haricindeki insanlara bakış açısını gayet bariz şekilde yansıtıyor. Nahil’i vuran polis için bağış toplanması olayı, tek başına çok şey anlatıyor! Avrupa’nın tamamında giderek daha çok büyüyen ırkçılık ve İslam düşmanlığı, yaşlı kıtanın geleceği için hiç de iyiye alamet bir durum değil. Bugün için Fransa’nın ön planda olması, hadisenin geleceği ve bütünü bakımından eksik değerlendirilmemeli. Evet, Fransa’nın Kuzey ve Orta Afrika coğrafyasındaki yüzlerce yıllık sömürgeci politikalarını, bugün de çeşitli yollardan devam ettirme ısrarı, bu ülkeye karşı öfke ve düşmanlığı şiddetlendiriyor. Kuzey ve Orta Afrika ülkelerinin kaynakları üzerine çöreklenmiş Fransa’nın, bunun yanında;
 
Fransızca eğitim ve öğretimi dayatmasıyla onları kültürel olarak baskı ve kontrol altında tutma politikaları, artık tahammül edilir bir durum değil ve buna karşı umumi bir isyan var. Bu arada Afrika’nın Güneyi için, İngiliz sömürgeciliğinin de insanlık tarihi adına yüz karası bir tablo sunduğunu unutmayalım. Velakin son olayları biraz da değişik yönden ele almakta fayda var. Mevcut küresel statükoya karşı, kendince farklı bir yaklaşım geliştirmeye çalışan Fransa ve Emmanuel Macron’a, Anglosakson dünyanın duyduğu kızgınlık dikkatlerden kaçmamalı. Özellikle İngiltere’nin körüklemede başını çektiği Ukrayna savaşı konusunda, Fransa’nın müstakil inisiyatif almak istemesi, ABD ve İngiltere’yi oldukça rahatsız etti… Sahi İngiliz aklı, Paris merkezli son olayları nasıl okuyor acaba?
 
Fransa’daki olaylar nereye kadar tırmanır ve nasıl sonuçlar doğurabilir? 2011 yılında Tunus’da uç veren sözde Arap Baharı gibi, zincirleme bir reaksiyon en azından şimdilik beklenmiyor ve tabii istenmiyor!.. Fakat daha çok Fransa’da sahne alan olaylar, Avrupa kıtasının geneli için ciddi sıkıntılara işaret ediyor. Bugün olmasa da yakın bir gelecekte, yaşlı kıta ülkeleri bazı acı gerçeklerle yüz yüze gelmekten kurtulamayacaklar. Kapitalist dünyanın en gösterişli şehri Paris’in göbeğinde insanlar iş yerlerini, alışveriş merkezlerini yağmalıyorsa, sıra dışı bir durumun söz konusu olduğunu görmek lazım değil mi? Sömürgeciler böyle durumları daha çok geri kalmış memleketlerde görmekten zevk alırlar!.. Bugüne kadar kendi propaganda metotlarıyla, pek çok şeyi insanların dikkat nazarından kaçırmayı başaran sömürgeciler, bu alanda eskisi kadar rahat değiller artık… İletişim teknolojisindeki ilerlemeler, eskisi gibi bazı şeyleri saklayabilme imkânını ortadan kaldırıverdi! Sömürgeci zihniyetin icraatı ortaya döküldükçe de kitlelerin öfke ve reaksiyonu daha fazla büyüyüp genişliyor. Fransa’da görülenler bunun bir özeti...
 
Fransa ve genel olarak Avrupa’nın kibri, bu tabloyu sindirmekte çok zorlanıyor. Ama yapabilecekleri fazla bir şey de yok. Mutlaka bir hesaplaşma yaşanacak. Ama öyle ama böyle… Yüzyıllarca sömürü zulmüne maruz kalmış Afrika ve Asya’nın geniş coğrafyası, artık zulme karşı daha tepkili ve güçlü. Afrika Yönetimlerinin her fırsatta Emmanuel Macron’a dünya kamuoyu önünde diplomatik kalıplara sığmayan ifade ve üslupla yüklenmesi, bu ülke adına durumun sürdürülemez noktaya geldiğinin açık göstergesidir. Fransa bu gerçeği eninde sonunda kabul etmek zorunda kalacaktır…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.